9 Haziran 2009

Yaşam benim için kısa bir mum değil...

İşte yaşamdaki gerçek haz budur, sizin tarafınızdan yüce olarak kabul edilen bir amaç için kullanılmak, doğanın bir kuvveti olmak; dünyanın sizi mutlu etmeye kendini adamadığı için şikayet eden küçük ateşli bir keyifsizlik budalası olmaktansa. Öldüğüm zaman tamamen kullanılmış olmak istiyorum.Yaşam benim için kısa bir mum değil. O benim için bu an tutma hakkını elde ettiğim muhteşem bir meşale ve ben gelecek nesillere aktarmadan önce onun alabildiğince parlak yanmasını istiyorum. (a)

Neler hissediyorsunuz bu paragrafı okuduktan sonra?
Düşünüyor musunuz?
Acaba benim meşalem ne kadar parlak yanıyor diye!
Peki ya kendinizi ne kadar kullanılmış hissediyorsunuz?
Meşalenizin daha parlak yanabilmesi için bir çabanız olabilir mi bundan sonra?
Yüce bir amaç?
Hayatınızın kalan kısmında kendinizi daha ne kadar kullandırmayı düşünüyorsunuz?
Yoksa siz, kesin kararlı mısınız?
İnat edip, dünya kendini sizi mutlu etmeye adamadığı için şikayet eden küçük ateşli bir keyifsizlik budalası olarak yaşamaya?
İnsanın hayattaki en yüce olmasa da, bence en önemli amaçlarından biri olan kendini mutlu etmekten ısrarla kaçmaya.

Sahi ne kadar hayatın bilfiil içindesiniz?
Ne kadar hayatın enerjisinden, çoşkusundan uzak, bir şeylerin seyrindesiniz?
Söyleyin hadi, hayatı yaşayanlardan mısınız, yoksa çoğunlukla seyredenlerden misiniz?
Yoklayın hafızanızı, hatırlayın bir, en son ne zaman yaşadığınız andaki mutluluğu iliğine, kemiğine kadar emebildiniz?
En son ne zaman doya doya yaşadığınızı hissettiniz?

Düşünün.
Her sabah kalktığınızda yaşamın önünüze çıkardığı fırsat ve zorluklara tepki vererek, onlardan şikayet ederek yaşamak mı sizi daha çok mutlu ediyor. Size enerji veriyor?
Yoksa hayata çoşkulu yanıtlar vererek yaşamak mı?

Hepimiz durmaksızın yanıtlar arıyoruz, yaşamın belki de çözülmesi imkansız o paradokslarına.
Ve her seferinde yeni, yeni yanıtlar buluyoruz hem de inanılmaz bir hızla.
Ama galiba bulduğumuz yanıtlar bizim değil de, başkalarının yanıtları oluyor.

Pek itiraf etmek istemesekte, bir yerlerde hata yapıyoruz galiba.
Yoksa farkına mı varamıyoruz?
Soruları kendimiz cevaplamadıkça, bulduğumuz yanıtlar da bir türlü bizim aradığımız doğru yanıtlar olmuyor.

Sanırım yaşamımızı gerçekten değiştiren, gitgide çok daha keyifli hale getiren yada diğer bir deyişle bizdeki pozitif değişimin fitilini ilk ateşleyen şey, kendimize sorduğumuz cesur sorulara, kaynağı tamamen biz olan duygu ve düşüncelerle verdiğimiz cesur ve dürüst yanıtlar oluyor.

09 Haziran 2009



(a) George Bernard Shaw

3 yorum:

Uzağa Giden Kadın dedi ki...

Bir mum yaktım şimdi. Bella luna'yı dinliyorum. Bir kaç kez okudum yazdıklarını sevgili Haşim.

sabaha huzur dolu bir başlangıç oldu. sağ ol!

Arzu Breda dedi ki...

Sevgili Haşim,

"Acaba benim meşalem ne kadar parlak yanıyor diye!" düşündüğümde ve sorguladığımda kendimi;
Hiç de istenilen kadar parlak yanmadığı, yanıtını alıyorum kendimden. Bu durum, hiç çabam olmadığından değil elbette. Çabam var. Fakat, düşününce yeteri kadar çaba göstermediğimi anlıyorum.

Ancak, bu demek değil ki, yaptıklarımdan mutlu değilim. Senin deyişinle "kendimi ne kadar kullandırttığım" konusunda, hiç bir şey yapmıyorum. Yani, hayatı yaşayan biri olduğum cevabını alıyorum, senin sorunu kendime sorduğumda.

Hiç hata yapmıyor muyuz? Elbette, hatalarımız olacak. Bu hatalarımızla insan oluyoruz. Yeter ki, büyük hatalar yapmayalım. Onulmaz ve onarılmaz hatalardan kaçınalım.

Hasimcim, yaşamla ilgili, çok güzel sorgulamalar ve tesbitler yapmışsın. Çok teşekkürler, bu paylaşımın için.

Sevgiyle kal...

Adsız dedi ki...

Pozitif düşünme, hayatı hissetmenin yolu acıdan geçmiyor mu? Şöyle iliklerine kadar acı çekip, yeniden doğuşunuzu seyretmek ve hissetmek ne güzel bir keyiftir öyle değil mi?