23 Ocak 2009

Neden bütün bunlar, Yoksa ben defolu mu üretildim?

“Görgü, ahlak, örf, adet, töre, kanun” ne hissettiriyor size bütün bu kelimeler?
Bu kadar çok kural, gerçekten gerekli mi “iyi bir insan” olabilmek için?
Bu kadar çok kurala uymam gerekirken, sizce ben gerçek ben olabilir miyim?
Hem bu kuralların hepsine uyup hem de kendi tercihlerimi, sevdiklerimi, hissettiklerimi, istediklerimi, düşüncelerimi yaşayabilir miyim?

Sürekli kulağımıza fısıldanan o moda düşünceler beni ikna edemezken, kollektif beyin yerine, bireysel beynimi kullanmakta inatla ısrar ederken, bir takım etiketler altında üretilmiş hazır doğrular yerine, kendi hislerime, kendi doğrularıma inanırken, benden once oluşturulmuş düşüncelerin son noktasında durmayı red ederken, hayatı içinden geldiği gibi, kaynağı sadece ben olan duygularla yaşamaya çalışırken, sizce ben "iyi bir insan" olabilir miyim?

"İyi ve örnek bir insan" olabilmek için;
Bütün bu kurallara uymayı seçip, dürüst olmaktan ve kendi doğrularımı aramaktan vaz mı geçmeliyim? Kendimi bu kuralların içinde özgürmüş gibi hissetmeyi mi ögrenmeliyim?

Sizce;
Onlara uymadığım takdirde, asla kimseyi, hiçbirşeyi sayıp, sevmeyi beceremez miyim?
Bana ezberletilmeye çalışılan metinler yerine, rolümü doğaçlama oynasam, dünyanın ucundan aşağı düşer miyim?

22 Ocak 2009
Haşim A.

12 yorum:

Evren dedi ki...

Yaşlı kadın torununu yanına çağırmış; cılız sesinin ve 96 yıllık yorgun bedeninin izin verdiği bir ses tonu ile torununa iyice yaklaşmasını söylemiş. Dünyada kaç insan var diye sormuş torununa. Torunu yaklaşık 6 milyar demiş. Kadın gülümsemiş yanlışın var demiş. Peki demiş sen kaçını tanıdın? Oğlan kendinden emin; en az 1000 demiş. Kadın gülümsemiş; yanılıyorsun, dünyada 1000 insan ancak var, dilerim ya onlardan biri ol ya da onlardan birinin arkadaşı.

İnsan doğmakla insan kalmak arasındaki sorgulama bile insan kalmak için verilen çaba diye düşünmüşümdür hep. Sordun diye söylüyorum bence düşmezsin. İnatla ve başın dimdik iyi bir insan olarak nefes almaya devam edersin hatta.

blogcubur dedi ki...

tek kelimeyle harika bir yazı,belki de benim haykırmak istediklerimdi bunlar

foodbynil dedi ki...

Sen gönlünce istediğini yaşa canımcım senin hayatın senin doğruluğun başkaların mutluluğu senin mutsuzluğuna sebep olmasın..

metanoia forever dedi ki...

bilmem...belki de düşersin..ama sanırım mutlu bir şekilde düşersin

Adsız dedi ki...

hafif çatlak,nev-i şahsına münhasır,kafayı yemiş,kırık vs.vs.. Bu tanımlamalar hayatı kendi doğrularıyla yaşayanlar için halkımızın uygun gördüğü sıfatlar:)
Seçilmiş hayatları yaşayıp,uygun görülen rolleri oynamak yerine doğaçlama yaşayıp bu sıfatlardan birine sahip olmayı ve bana verilen hayatı dibine kadar layıkıyla tüketmeyi tercih ediyorum.Sürüden ayrı yaşıyorum,mutluyum,huzurluyum. Şiddetle tavsiye ediyorum Sayın Arıkan :)Kaleminize,yüreğinize sağlık..

Limpidarkk dedi ki...

yasalar, kanunlar genelin boyunduruğu
eğmem ben başımı sevemem eğeni de ikiyüzlü kurallarına yalandan iyiliklere
varsın düşmek olsun yolun sonunda dünyanın ucundan
"iyi ve örnek insan" çıkar için yaşamak, riyakarlık pazarlamaksa razıyım kötü denilmesine
sana, bana düşünen herkese
sorgularının sorgularımı,
sorgularımın sorgularını
beslemesi dileğiyle...

YALNIZLIK OKULU dedi ki...

Benim canım abim öyle bir yere parmak basmışsınki resmen içime oturdu...

Bir kaç ay önce sırf bu yüzden hayatıma yeni yollar açmak zorunda kalmış...vazgeçemem dediğim şeylerin başındaki bir şeyden vazgeçme zorunda kalmış bir insan olarak söylüyorum bunu...

Bu örf adet gelenek töre her ne zıkkım koyarsan koy ismini hepsi insanların kendi ego tatminin ötesine geçmemekle beraber düşünmeyi düşünceyi mantığı duyguyu iyi olan herşeyi tekmili birden dışlayıp saçma sapan bir kurallar ve baskı zincirine dönüştürüyor...duvardaki taşlar yapıyor bireyleri ve sen duvar olmak istemediğinde sana" tüh kaka" diyip orada olamıycağın söyleniyor...

Ama sen ne dersin kardeşim dersen ben bana acılar yaşattığını görsemde bilsemde gene kendi aklımı düşünmeyi ve ne kadar örf adet töre gelenek hepsini red etmek gerektiğinden yanayım...

Sevgiler....

tutsak dedi ki...

e.e.cummings der ki ;''Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada,KENDİN OLARAK KALABİLMEK,dünyanın en zor savaşını vermek demektir.''
Bu günlerde o kadar çok kullandım ki bu alıntıyı kendime ait hiçbişey yokmuş gibi hissetmeye başladım.
Dünya-Öz bu bir ikilem. Ya bir savaşçı olmayı seçeceksiniz, özünüzü korumak adına. Ya da sizi kendisine benzetmeye çalışan dünyaya bir kulak vereceksiniz. Hangisini yaparsanız yapın bu sizin tercihiniz olacaktır.
Dilerim Mutlu olacağınız yol hangisi ise onu seçersiniz.
Hangisini seçerseniz seçin
SEVGİ SİZİNLE OLSUN

efsa dedi ki...

zorla ezberletilen bir rolü oynuyorum kendi kendime ve oynadıktan sonra gülüyorum halime diye yazmıştım bir yere yıllar önce...

Arzu Breda dedi ki...

Dünyanın ucundan düşmesen bile, toplumun gözünden düşersin.

Diyebilirsin ki, "düşersem düşeyim ama ne gam, yeter ki özgür kalayım". Fakat, yine de yapamayacaksın mutlaka birine, birilerine ihtiyaç duyacaksın. İşte o anda da, o ihtiyaç duyduğun kişi veya kişilerin kurallarına uyman - sen buna pençesine düşme de diyebilirsin - gerekecektir.

Toplum içinde yaşamak için mutlaka kurallar olmalıdır. Ve de, her daim olmuştur. Ancak, bu kurallar değişmez kaideler değildir. Tanrının koyduğu kurallar dahi, yine insanlara bırakılmıştır. İnsan düşüncesinin gelişimine paralel olarak, bunların insan yararına olmak kaydıyla değiştirilebileceği kutsal metinlerde yer almaktadır.

Aslında kurallar kişileri dürüstlük, doğruluk, kişileri sayıp ve sevmeyi engelleyici unsurlar olarak düşünülmemelidir.

Yeter ki, kurallar herkese eşit ve adil olarak uygulansın ve uyulsun.

Benim naçizane düşünce kırıntılarım bu yöndedir. Herkesin farklı düşünceleri olabilir. Ve ben bu düşüncelere de, sonsuz saygı duyuyorum.

Sevgiyle ve sevdiklerinizle, sağlık ve mutlulukla kalınız... :)))

Limpidarkk dedi ki...

insanlar, para, eşit, uygulamak
polis, rüşvet, kural, uygulayıcı
vekil, ihale, yasa, uydurucu
dürüstlük 5 yaşında bırakıldı...
doğruluk kimin ki aslolanı...

-kurallar niye beni hep bi kalıba sokmak ister? onları koyanlara mı bıraktım ben hayatımı yaşamayı...
yazılı, yazısız neden kuralları özellikle belirleyen zihniyet uymazken, çizdikleri sınırlardan bir adım atmaya korkayım.
ve niçin sınırlanmayı kabulleneyim?
yaşamak girdikleri komutları uygulamaksa ben bir makinemiyim?-

ben yok olmayı göze aldım hayattan yeter ki attığım her adım benim olsun, başka türlü nasıl var olabilir ki hayatım. ihtiyaçlar için çıkarcı kurallarını yaratanlara vermektense benliğimi çıkarıp üstümden çiğneyip geçmeyi yeğlerim.
toplum dediğin; aldatan kadına .r.sp., erkeğe ise ne adam be işini biliyor diyense onun riyakar gözlerinden düşecek kadar alçalamayı başarabilecek kabiliyette değilim.
(not: şahsi bir yanıt değildir. konu hakkındaki düşünce pırıltısından ibarettir.alınma durumları beni kedere sürükler hepinizi seviyom :D)

Filiz Benera dedi ki...

İnsan içinde, insanlığın gerektirdiği, davranış şekillerini, mantığı ölçüsünde kabul etmişse, sorun yoktur gibi geliyor bana. Dayatma, mecburiyet ve korku düşüncesi olmadan, sadece kendi özgür tercihiyle. Böylesi daha gerçek ve samimi olurdu. Düğmesine basıldığında çalışan bir makina olsaydım, belki defolu olduğumu düşünebilirdim. İnsanca da sevip saymasını becerebiliriz. Kuralları koyan otoriteler birleşip, beni dünyanın ucundan iterse, bilemem. En azından yalnız düşmeyeceğimi biliyorum...