20 Ocak 2009

Ben sana ne istiyorsan onu verdim!

Genç kadın tam kapıdan dışarı çıkmak üzereyken durdu. Döndü ve arkasından ona bakmakta olan genç adama buruk bir ifadeyle baktı.

“Farkında mısın, bilmiyorum?” dedi. “Benden aynan olmamı sen istedin. Aslında çokta yalnız değilsin bu konuda! Bugünler de kim çevresinde aynadan başka bir şey istiyor ki? Herkesin tek isteği karşısındakinin kendisine, kendisini yansıtması. O da, başkalarını, başkalarına yansıtırken. Yansımaların yansımaları. Yankıların yankıları. Ne bir başı var, ne bir sonu. Ne de bir amacı. Kabul etmelisin ki, ben sana ne istiyorsan onu verdim. Sen neysen, ben de o oldum. Tam benden istediğin gibi. Ama şimdi...! ”

Boğazında oluşan düğüm, ona sözlerini bitirmesi için izin vermedi. Kendini kapının dışına atıp kapıyı çekti. Merdivenleri koşar adımlarla inip, sokaktaki kalabalığın içine karıştı. Kalabalık onu nereye sürüklediyse, karşı koymaksızın o tarafa doğru yürüdü, bir süre. Kalabalıklardan kurtulduğunda ise yeni yağmaya başlayan yağmurun onu nasıl da rahatlattığını hissetti. Sırf bu yüzden nereye yürüdüğünü hiç umursamadan yürümeye devam etti. Adımları en sonunda onu bir parka ulaştırdı. Üstü kapalı bir bank bulup oturdu. Bir süre etrafını izledi. Yer yer oluşmuş küçük su birikintilerini, kızıla çalan kurumuş sarı yaprakları. Koskoca parkta, hızını gitgide artıran yağmur yüzünden, birtek o vardı.

Yalnızlığını fark etmesi ve biraz olsun rahatlayıp, sakinleşmesiyle birlikte, beyninde yine her zaman olduğu gibi bir sürü soru cümlesi uçuşmaya başlamıştı. Aklına takılan ilk soru “Neden çıkmadan önce ona o sözleri söyleme ihtiyacı hissettin?” oldu. Sahi neden o sözleri ona söyleme ihtiyacı hissetmişti ki? Bunları söyleyerek ona neyi kanıtlamaya çalışmıştı? Onun kendisinden aynası olmasını istemiş olması neyi ispat ederdi? Başkaları, insana vereceği kararlar için sadece seçenek sunardı. Kararı ise insan, her zaman kendisi verirdi. O da ondan bunu isteyerek, ona sadece bir seçenek daha göstermişti. Yaptığı seçim, kendi seçimi değil miydi? Diğer alternatifler yollar yerine onun istediği yolu kendisi seçmemiş miydi? Kendini bu son noktaya, bireysel tercihleri getirmemiş miydi? Kendini tamamen ona teslim eden, içindeki benden vazgeçen kendisi değil miydi? Kişisel arzularından onun için vazgeçen, aşkı için benliğini feda eden kendisi değil miydi? Bu soruları karşısında daha fazla dayanamadı kendisinin bile zor duyabileceği bir sesle “Sadece beni her zaman sevsin istemiştim...” diyebildi. Bu cümlenin ardından aklına takılan son soru, belki de onun bu deneyimi yaşamasının esas nedeniydi!

Bir insanın sevilmek için mutlaka bir şeyler yapması gerekli miydi?

20 Ocak 2009
Haşim Arıkan

Fotograf: Rabbit hole

6 yorum:

metanoia forever dedi ki...

gerekmemeli. o zaman sevgiden çok alışveriş oluyor. zaten beni böyle olduğum için sevmeli. biraz şakın, biraz beceriksiz....hallerimi sevmeli. beni çaba içine sokmamalı

gerbera_ferezya@hotmail.com dedi ki...

karşılıksız sevebilmek ne büyük bir erdem...

Adsız dedi ki...

yüreğinize sağlık.. Çok buyuk keyifle okuyorum yazılarınızı..

Huzunbazz dedi ki...

cok guxeldi yazınız..
we hayır insan sewilmek icin birseyler yapmasada sewilir.. ozaman adı sewgi olur dier arkadasında soledıgı gıbı

Adsız dedi ki...

sevgi kırıntılarına sahip olabilmek adına özbenliğinden vazgeçiyorsa,istenilen kalıba giriyorsa yok ben almiyim..sevgiden bahsetmek neden o zaman? sevgiyi,aşkı kalıba sokamazsınız bence..kapıdan çıkmadan dönüp baktığında gördüğü resim de onu tatmin etmiyor zaten :) yüreğinize,kaleminize sağlık..

Filiz Benera dedi ki...

Hepimiz zaman zaman küçük ödünler veriyoruz.
Bir zaman sonra şöyle dönüp arkamıza baktığımızda
küçük sandığımız bize ait olmayan değişimlerin bizi biz olmaktan çıkardığını
gördüğümüzde, bir de tek başına mücadele ettiğini anlayınca....İşte o zaman insan kendini çok değersiz hissediyor. Sevilmek için yapılan şeylerin sanırım bir sınırı olmalı. İnsan bir yerde durmalı.. Kendinden nefret etmemeli...Kendini sevmeyen insan, kimseyi sevemez...
diye düşünüyorum ben...