25 Ocak 2009

Figüran mısın, yoksa esas oğlan mı?

Beyoğlu İstiklal caddesinde tabelalardan yola dökülen ışıkların altında yürüyordu genç adam. Gecenin bu saatinde hava yeterince soğuktu onun için. Şu an da tek amacı vardı. O da bir an önce Odakule’nin arkasındaki kat otopark’a bıraktığı arabasına ulaşmak. Az önce ayrıldığı arkadaşının sorduğu o soru, beyninin içinde sürekli dönüp duruyordu. “ Bu dünyada kendine uygun gördüğün rol hangisi? Figüran mısın, yoksa esas oğlan mı?”

Böyle bir soruyu bu akşama kadar kendisine ne sormuş, ne de cevabı hakkında bilinçli olarak düşünmüştü. Ama şu an, kendini sorguluyor, doğru cevabı bulmaya çalışıyordu.

Bugüne kadar kendi doğrularını, kendi gerçeklerini, kendi üslubu ile yaratmayı gerçekten başarabilmiş miydi? Bunu gerçekleştirebilmek için kendini yeterince güçlendirebilmiş yada yeterince güçlü hissedebilmiş miydi? Düşündükleri için kendini yeterli görebilmiş miydi? Dışarıdan gelecek motivasyonlara, onaylamalara ihtiyaç duymadan kendi kendini buna motive edebilmiş miydi? Hepsinin sonucunda da, kendini harekete geçirip, kendini gerçeklerini, kendi doğrularını, kendi üslubuyla yaratmayı başarabilmiş miydi?

Yoksa...

Bugüne kadar aradığı tüm doğrularını, gerçeklerini hep başkalarının içinde mi keşfetmişti? Düşünceleri, hayalleri hep, deneyimlenmiş, onaylanmış ortalıkta var olan düşüncelerin bir kopyası, bir benzeri miydi? İçinde rol almak için doğduğu, bu harika düzenle her konuda her zaman hep hemfikir miydi? Başkalarının onayını alamadığında, onların beğenisini kazanamadığında kendini hep çok yalnız mı hissetmişti?

Bir kere daha yokladı hafızasını. Biraz daha düşünürse istediği cevap için ona yardımcı olabilecek bir şeyler bulabileceğini umut etti.

Bugüne kadar hangi gerçekleştirdiği düşünce daha önce başkalarından duymadığı bir düşünceydi?
Ya da hangi görüşü, hangi düşünceyi başkalarından öğrendiği halinden daha da ileriye taşıyabilmişti?
Bugüne kadar hayata verdiği hangi cevap, bireysel beyninin özgün eseriydi?

Düşündü... düşündü...düşündü...

Bir türlü karar veremedi.
Bu dünya için kendine hangi rolü seçmiş olduğunu söyleyemedi.
Ne figüranım diyebildi, ne de esas oğlan olduğunu iddia edebildi.
Her zaman yaptığı gibi bu seçimin sorumluluğunu da üzerine almak istemedi.

25 Ocak 2009
Haşim Arıkan

7 yorum:

Asi ve Mavi dedi ki...

inanılmaz güzel olmuş..Tebrik ederim ...

metanoia forever dedi ki...

Kendi hayatımın yazarı, yönetmeni ve oyuncusu olmak isterdim....Rolüm önemli değil belki 2 dk lık bir rol belki baş rol....ne farkeder....tamamı ile kendimi anlatabildiğim bir rol isterdim..ama nerdeeeee(: doğru cesaretim yok!

MeaCulpa dedi ki...

Asi ve mavi@ Çok teşekkürler:)) Sevgilerimle

Metanoia forever@ Bir gün gelir cesaretlendiğini hisseder kendini anlatmaya başladığını fark edersin. Yeter ki insan bir şeyi yürekten istesin, ondan vazgeçmesin. :))Sevgilerimle

Kelebeğin Ömrü dedi ki...

sanıım ben hep figuran olacağım :(

Limpidarkk dedi ki...

benim hikayemde ne figüranlık ne baş rol ne de ne yapılacakları söyleyen bir yönetmen var... bir lider yok... sadece insanlar var doğayı var eden, onunla var olan insanlar... birbirlerine çıkarcı gözlerle değil, sadece aynı havayı solumanın bile vereceği ortak payda da sevgiyi tadan gözlerle bakıyorlar. bilmenin mutluluğu yayılmış etraflarına taa içlerinden. farkındalıkları yayıldıkça anlayacak bir gün dünya ve artık hiç bir zaman kapanamayacak gözler gerçeğin önünde...

metanoia forever dedi ki...

Öncelikle cevap yazdığına inanmıyorum. Kendini her anlattığında, yaşamaya fırsat bulamayabiliyorsun o anda tercih yapıyorsun. Hangi yanın ağır basarsa onu tercih ediyorsun. yani tamamıyla ben olmak???şuanki koşullarda mümkün bile değil benim için

MeaCulpa dedi ki...

Kelebeğin Ömrü@ Tercihlere saygı duymak lazım değil mi:)) Sevgilerimle

Limpidarkk@ Verdiğin bu cevap senin ne olduğunu çok net ortaya koyuyor benim hikayemde:)) İnsanın kendine, inandıklarına ait bir hikayesi olmasından daha güzel bir şey yok bence. Sevgilerimle

metanoia forever@ Arada küçük süprizler yapmak iyidir:)) Sevgilerimle