1 Aralık 2008

Otobüsün içindeki son beş kişiydiler...

Son durağa doğru yaklaşan otobüsün içindeki son beş kişiydiler. Otobüsleri hergünkü gibi sıkışmış olan İstanbul trafiğinde adım adım ilerlerken, onlar kendi hallerinde, kendi düşünceleri içinde yüzmekteydiler.

Orta kapının tam karsısındaki koltukta oturan siyah tayyörlü kadının gözü kaldırımda annesiyle tartışan genç çocuktaydı. Biraz buruk bir şekilde gülümsedi. “Üzgünüm senin için” dedi içinden. “Maalesef düzen böyle! Sen ne kadar kızsan da, sinirlensen de. Herkes senin için neyin iyi olduğunu, neyi yapman gerektiğini söyleyecek sana. Senin kendi yanıtlarını bulabilmen için inatla sana fırsat, şans tanımayacaklar. Kendi doğrularına inanman için seni hergün daha çok zorlayacaklar. Bir müddet sonra senin de ehlileşme sürecin başarıyla tamamlanmış olacak. Ve onlar seni başarıyla ehlileştirdikleri için kendileriyle gurur duyacaklar.”

Orta kapının hemen yanındaki tek kişilik koltukta oturan kısa kızıl saçlı genç kadın elindeki telefona az önce gelen “Seni seviyorum” yazan mesajı okuyunca büyük bir mutlulukla gözlerini kapadı. Onu düşündü. O gerçekten farklıydı. Evet evet o kesinlikle farklıydı. Onunla tanıştıktan sonra hayatı bambaşka bir hal almıştı. O sanki taşkın bir ırmaktı. Bu güne kadar öğrendiği, bildiği her ne varsa, bugüne kadar içinde taşıdığı tüm endişeleri, korkuları, güvensizlikleri çamurlu bir toprak yığını gibi önüne katıyor, onları sürükleyip yok ediyordu. Onun her geçen gün varlığına biraz daha egemen olduğunu hissediyordu. Çok mutluydu! Hem de çok.

Onun tam karşısındaki uzun saçlı genç delikanlı ise kulağındaki ipod’da çalan müziğe göre sağ ayağı ve ona vurduğu sağ eliyle hafif hafif ritm tutuyordu. Neşeli bir halde başını göğe doğru kaldırdı. Pırıl pırıl görünen masmavi gökyüzüne doğru gülümseyerek baktı. Birden babasının geçen gün ona sorduğu soruyu hatırladı. Gökyüzünün her yerde mavi olduğunu anlamak için dünyayı dolaşmaya gerek var mıydı?

Şoförün tam arkasındaki koltukta oturan lacivert takım elbiseli adam titreşime aldığı telefonu sık sık çalmasına rağmen onu açmamakta kesin kararlı görünüyordu. O arıyordu. Açarsa ona ne söyleyeceğini henüz kendisi de bilmiyordu. Ama bildiği bir şey vardı ki; içindeki gün geçtikçe artan yabancılaşma duygusu nedeniyle kendini artık bir yabancının hayatına sinsice girmiş bir hırsız gibi hissediyordu. Artık onun hayatından, ne bir şey çalmak, ne de bir yere dokunmak istiyordu.

En arka koltukta oturan beyaz saçlı gözlüklü yaşlı adam ise elindeki kalın kitaba kendini iyice kaptırmıştı. “Bilemiyorum. Ama onları yirmi yıldır seyrediyorum ve değişikliği de fark ediyorum. Buradan telaşla geçerlerdi. Seyretmesi harikaydı. Nereye gittiğini bilen, oraya varmak için acele eden insanların telaşıydı o. Şimdi de acele ediyorlar, ama korktukları için. Onları güden şey amaç değil, korku. Hiç bir yere gitmiyorlar. Yalnızca kaçıyorlar. Neden kaçıp kurtulmak istediklerini bildiklerini de pek sanmıyorum. Birbirlerine bakmıyorlar. Geçerken birbirlerine değince irkiliyorlar. Birbirlerine gülümsüyorlar ama çirkin bir gülümseme biçimi. Neşe değil, yalvarma gibi. Dünyaya neler oluyor anlamıyorum..” (1) Araba durunca başını kitabından kaldırdı. Otobüs artık son durağa varmıştı. Dışarıdaki insan kalabalığına doğru baktı. Onları güden şeyin amaç mı yoksa korku mu olduğunu anlamaya çalıştı.

01 Aralık 2008
Haşim A.


(1) Ayn Rand - Atlas Silkindi

16 yorum:

rebelon dedi ki...

kozmopolit şehirlerin kaderi bu.güz içinde tanımadığın yüzlerce insanla aynı ortamda bulunabiliyorsun ve o tanışmama yarın da aynen kaldığı yerden devam edecek.bence kimsenin kimseyi aldırış ettiği falan yok,bu korkudan değil umarsız hayat tarzından kaynaklanıyor gibi geliyor bana

MeaCulpa dedi ki...

Bu da senin masalın sanırım:)) Teşekkürler. Sevgiler:))

Evren dedi ki...

Şoförü yazmamışsın ve tabi onları gözlemleyen kendini. Aslında son yedi kişiymiş otobüstekiler ama nedense sen 2 kişiyi yazmayı istememişsin. Sevgiler...

Brajeshwari dedi ki...

Gökyüzünün her yerde mavi olduğunu anlamak için dünyayı dolaşmaya gerek var mı? :)

İnsanları anlamak için, onlara gözlemlemeye gerek var sanırım biraz. Bakmak ile görmek farklı şeyler..Gülümsemelerinde, ne saklı olduğunu bulmak için gülümsemek gerekiyor onlara..

Sevgilerimle..Takipteyim.

lilith dedi ki...

Ürperdim okruken..Ne kadar güzel anlatmıssınz hayatın temposundaki ritimsizligimizi...teşekkürler=)

MeaCulpa dedi ki...

Evren@ Belki de o beş kişiden biri benim nereden biliyorsun:)) Sevgiler..

Brajeshwari@ Gülümsemelerinde, ne saklı olduğunu bulmak için gülümsemek gerekiyor onlara. Güzel ve çok anlamlı bir cümle bence:)) Sevgilerimle

lilith@ Çok teşekkürler:)) Sevgilerimle

efsa dedi ki...

hayat kendi ritminde akıp gider... bizde bazı anlarda kendi dışımızdakileri inceleme fırsatı yakalayıp farklı an' lara dokunmak isteriz. O an kendimizden başka herşeyi görürüz sanırım.

YALNIZLIK OKULU dedi ki...

Ayn Rand kısmı ile beni benden almış çok hoş yaşam parçası...Ellerinize sağlık...

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

Hayat ve içindeki biz değil mi?
Sevgiler...

MeaCulpa dedi ki...

Efsa@ Kesinlikle haklısın. Sevgilerimle:))

Yalnızlık okulu@ Ayn Rand benim de hayat felsefesini kendime en yakın bulduğum yazarlardan biridir. Çok teşekkürler. Sevgilerimle:))

Özlem@ Aynen dediğin gibi Özlem. Sevgilerimle:))

Biraz dedi ki...

Duru ve akici bir yazi olmus kalemine saglik. Yasli adamin kitaptan okudugu bolum ise dikkate deger...bunu da bu vesileyle burada paylastigin icin tesekkurler.

Unknown dedi ki...

Kitabın adını, okumak gerekli listeme not ettim..
Bir başka penceren yaşama bakış. Anlatımınız ise çok güzeldi.

MeaCulpa dedi ki...

Ben de okuyup yorumlamaya değer bulduğun için sana teşekkür ediyorum. Sevgilerimle:))

MeaCulpa dedi ki...

Hayatın ortasında@ 1.200 sayfalık sıkı bir kitaptır Atlas silkindi. Ama muhteşemdir. Sevgilerimle:))

Unknown dedi ki...

"Bir başka pencereden yaşama bakış." olucaktı..İlk yorum heyecanı ile eksik yazmışım sayın :)

MeaCulpa dedi ki...

Ben öyle okumuştum ki onu, siz söyleyince fark ettim:))