26 Aralık 2008

Aşkın işareti ?

- Canım! Yalnızca bir kadın olarak seninle önemsiz konularda çene çalmak istiyorum tabi eğer izin verirsen. Sana ..........’ın yazmakta olduğu yeni romanını bana ithaf ettiğini söylesem. Bu sana ilginç gelir miydi?
- Doğru olanı öğrenmek istiyorsan… gelmez!
- Ya doğrusunu istemiyorsam.
- Doğru olmayanı öğrenmeyi neden isteyesin ki? Hangi amaçla?
- Anlamıyorsun değil mi? Gerçek sevginin yalan söylemeye razı olmak, başkasını mutlu etmek için hile yapmaya, sahtekarlık yapmaya razı olmak, o kişi var olan gerçeği sevmiyorsa, böylelikle ona sevdiği gerçeği sunmak olduğunu söylesem… anlayamazsın.
- Hayır. Anlayamam!
- Aslında çok basit. Güzel bir kadına, güzelsin dersen, ona ne sunmuş olursun ki? Yalnızca gerçeği. Sana bunun bir maliyeti yok. Ama çirkin bir kadına güzelsin dersen, güzellik kavramını onun uğruna çarpıtmakla ona büyük bir saygı sunmuş olursun. Bir kadını iyi yanları ile sevmek anlamsızdır. Bunu zaten hak etmiştir, bu bir ödemedir. Bir armağan değil. Onu günahları için sevmek gerçek bir armağandır, çünkü hak edilmemiş, kazanılmamış bir şeydir. Onu kusurları ile sevmek, tüm iyilikleri onun uğruna feda etmektir. Aşkın asıl işareti budur, çünkü vicdanını, mantığını, dürüstlüğünü ve o paha biçilmez kendine olan saygını kurban etmiş olursun.Aşk nedir ki sevgilim? Eğer fedakarlık değilse nedir o zaman?
- Bana söyler misin. Seni neler mutlu eder?
- Aman Tanrım! Utangaç bir soru. Tuzak, kaçış hilesi…. Beni neler mi mutlu eder? Bunu bana senin söylemen gerekir. Benim için bunu sen keşfetmiş olmalısın. Ben bilemem. Onu sen yaratacak, bana sunacaktın. Senin yükümlülüğün sorumluluğundu o....

Yukarıdaki satırlar Ayn Rand'in Atlas Silkindi isimli kitabından alıntı. Bu satırları okuduğumda uzun bir süre takılıp kalmıştım. Merak etmiştim özellikle de bayanların, Ayn Rand'in kitabında yazdığı bu satırlarına katılıp, katılmadıklarını.

Şimdi hazır elimde böyle bir fırsat varken. İzin verirseniz, sormak istiyorum sizlere. Ne düşünüyorsunuz bu satırlar hakkında? Yüreğinizin sesini burada paylaşmak ister misiniz?

26 Aralık 2008
Haşim Arıkan

10 yorum:

yuri dedi ki...

ah aşk!
bana gerçeği değil beklediğim cevabı ver, beni şımart, ben olduğum bana hissettir..
çok bekletme artık beni
yeteri kadar beklemedim mi
ve gerçekten hakettiğimden fazlasını istiyorum bu satırlarda ki gibi....
bekliyorum, bekleyeceğim seni...

Seyyah dedi ki...

ben katılmıyorum. yapılan fedakarlıklar ve verilen ödünler hep sevgi veya aşk adına yapılsa da zaman içinde ilişkiyi de ilişkinin taraflarını da yıpratıyor hatta baskı altına bile sokabiliyor. dozunun çok iyi ayarlanması ve herkesin nerede duracağını bilmesi gerekiyor sanırım. her kadın hatta cinsiyet ayrımına gitmeye gerek yok bence her insan pohpohlanmaktan el üstünde tutulmaktan hoşlansa da, bu karşı taraf için ciddi bir fedakarlık gerektiriyorsa başlangıçta olmasa bile ilerleyen zamanlarda ciddi sorunlara sebebiyet verir diye düşünüyorum

Brajeshwari dedi ki...

aşkın bir alışveriş değil, uyumla akış olduğunu düşünüyorum. Bireylerin merkezinde kalarak, hep kendine adım atılmasını beklemeden beraber adım atabilme sanatıdır. Doğru herkese göre değişir.Güzellikte herkese göre değişir.Bu satırlarda, geçen yalan kısmına katılıyorum.Fakat bazen birisi çirkin olsa bile "Güzelsin" demek yerine, ondaki güzelliği keşfederek doğruyu söyleyerek..

Sevgilerimle...

sufi dedi ki...

Ölçüler dış güzellik değilse,içteki güzelliği görecek kapasite var da riyasız yalansız söyleniyorsa o söz aşık sözü olabilir.Diğeri tartışılır bence, dilek.

Yeşim Özdemir dedi ki...

Yazının ilk satırlarını okumaya başladığımda "Haşim döktürmüş yine" diye düşünmüştüm:))) Güzeli ya da doğruyu sevmek herkes için en kolayıdır. Önemli olan karşındakini kusurları ya da zaafları ile sevebilmektir. Bilinen ya da klişeleşmiş güzellik(!) ve beğeni kavramını altüst edebilmektir belki de.

Asıl derinlerdeki güzelliği görebilmektir marifet. Zaman ve yaşam çok acımasız be Haşim. Yüzümüz kırışır, sarkar, kolumuz bacağımız kopar... Yine de beni seviyorsa ya da ben onu seviyorsam her şeye rağmen bence budur!

Kitap ve Demlik dedi ki...

O halde Eşkıya filmindeki o diyalog, bu yazıya ne güzel katkı sağlardı.

Tam olarak hatırlamasam da şuna yakın bir şeydi:
"Sen ne yaptın Keje için. Oysa benim onun için cehennemi göze aldım."

Haccecan dedi ki...

taraflar adil ve eşit davranmalı birbirine.. tek taraflı sürekli taviz verilirse veren taraf yıpranır, taviz alansa sürekli taviz bekler...
tartı gibi olmalı aşk, iki tarafta aynı ağırlıkta olmalı...
yapboz gibi birbirlerini tamamlamalı...
Kadın güzel mi, çirkin mi olduğunu bilir!.. Bunu duymaya ihtiyacı yoktur. Güzel olduğunu duymak hoşuna gider ama çirkin olduğu zamanlarda da erkeğin yanında olmasını ister...

Adsız dedi ki...

Aşkı hissedince zaten olumsuzlukları bile güzel görebilmek,onu herşeyi ile sevebilmektir,diye düşünüyorum.
Sevgi fedakarlıktır,ama bu yalan söylemek değildir,sadece karşındakini mutlu etmek adına... Heleki taşlar yerinden oynadığında ve söylenen yalanlar ortaya çıktıgında bu cok daha fazla acıtır. Tabiki bu şuda değil. 'Seni tanıdığımda inceciktin,simdi şişkosun' gibi doğruluk adına kırıcı konuşmalarda doğru değil. Rafet
El Roman'ın bir şarkısıydı sanırım, 'bana yalanlar söyle' ve hep bu sarkıyı dinlerken düşünmüşümdür, mutluluk yalan üzerine kurulursa ne kadar sağlıklı olur?
İyi günde,kötü günde diye başlayan birliktelikler neden çiftlerden birine birşey olunca boyut değiştirir buda madalyonun diğer yüzü bence...
Sevgiler,elifce...

Adsız dedi ki...

''Onu kusurları ile sevmek, tüm iyilikleri onun uğruna feda etmektir. '' işte buna nasıl katılmaz insan...
sevmek ayrı ama severken de karşındakini mutlu edebilmeyi göze alabiliyorsan evet demelisin ilişkiye...
saygılar...

Phaedrus dedi ki...

sevginizi, fedakarlığınızı hissettirmek için belli tabuları yıkıp, karşınızdakine göre şekilledirip, o şekilde önüne koymanız gerekmez bence. toplumun koyduğu "iyi" ya da "kötü" niteliklerle, sevdiğiniz insanı kalıplaştırıp, bir de o kalıpları herşeyiyle kabul ediyor görünmek yerine; toplumda "kusur" olarak kabul edilen özellikleri "kusur" kalıbından çıkarıp o insanı insan yapan herhangi bir özellik olarak görmek daha içtendir diye düşünüyorum. yani "çirkin" "güzel" vs şeklinde karşımızdakini biçiyor, bir kategoriye sokuyor, ya "onu bu haliyle de seviyorum" diyoruz ya da "onu mutlu etmek için güzellik kavramını çarpıtırım, çirkinse bile ona (o bunu biliyor olsa bile) güzel olduğunu söylerim" diye düşünüyoruz. mutlu olmak ya da mutlu edilmek için elimizde sadece çarpıtılmış tabular ve çoktan kabul edilmiş kusurlar mı vardır? her iki düşüncede de karşımızdakini hali hazır kalıplarla değerlendirmiş oluyoruz. bize göre ne ifade ediyor tüm bunlar? üstünde bunca yorumda bulunduğumuz insanın gündelik bir huyuyla, çirkin olması arasında fark var mıdır? varsa fazla mıdır? düşündüklerim biraz çelişkili gelebilir ama "sevgi" dediğimiz şey bile her insanda aynı olmuyor, belli birşey dediğimizde çelişkiler yaratıyor. insan doğuştan çelişkili olunca yarattığı, düşündüğü, yaptığı herşeyde bir çelişki çıkıyor..