26 Kasım 2008

Seni seviyorum...


Onu uyandırmamak için usulca doğrudu yataktan. Ses çıkmasın diye terliklerini bile giymedi ayağına. Cama doğru yürüdü yalın ayak. Hafifçe perdeyi araladı ve köşebaşındaki çiçekçi kadına baktı. Henüz gelmemişti. Güneşin kendini hissettirmeye başladığı, pırıl, pırıl bir hava vardı dışarıda. Camın önündeki koltuğa oturdu ve onu seyretmeye başladı. Tatil günlerinde onu uyurken seyretmek, seyrederken de ona olan aşkını yüreğinde hissetmek büyük bir keyif veriyordu ona. Gülümsedi. Her zamanki gibi büyük bir başarıyla üzerindeki pikeyi yine beline dolamıştı. Yaz sıcağının etkisiyle omuzlarını ve ayaklarını tamamen açıkta bırakmış, kollarını yastığının altına sokmuş, daha doğrusu yastığına sarılmış, sol ayağı karnına doğru çekili, yüzükoyun yatıyordu yatakta. Üzerine sinmiş olan, ten kokusunu hissetti o anda. Derin bir nefesle ciğerlerine doldurdu bu muhteşem kokuyu. Gözlerini yavaşça kapadı. İlişkilerini düşündü. On yıl olmuştu onunla hayatı paylaşmaya başlayalı. Daha önce yaşadıklarına hiç benzemeyen bir ilişkiydi onunla yaşadığı. Ten uyumunun ne demek olduğunu, tenler gerçekten uyuştuğunda insanın neler hissedebileceğini, ancak bu birliktelik sayesinde anlayabilmiş, keşfedebilmişti.

Gözlerini açtı. Onu seyretmeye, ona olan aşkının yüreğinde yoğunlaşmasını hissetmeye devam etti. Bir yandan seyrediyor diğer yandan da düşünmeye devam ediyordu. Ellerinin onun teninde dokunmadığı, teninin, teninde hissetmediği bir yer kalmış mıydı acaba? Dudakları, bedenleri kimbilir kaç kere buluşmuştu büyük bir arzuyla. Kaç kere o yanında değilken, ansızın aklıma gelipte gülümsemişti? Kaç kere onu düşünüp içi titremişti? Kaç kere ona baktığımda onu ne kadar çok sevdiğini bir kere daha hissetmişti? Şu an da hissettikleri gibi. Kaç kere arzuyla, özlemle sımsıkı sarılmıştı ona? Kaç kere onu ne kadar çok sevdiğini fısıldamıştı kulağına? Böylesi bir aşk insanın kapısını kaç kere çalardı? Bu aşkı onlara yaşatan şey, bir şans mıydı? Yoksa bu mükemmel aşkı birbirlerine onlar mı yaşatıyorlardı?

Daha fazla dayanamadı onu uzaktan seyretmeye. Yavaşça doğruldu oturduğu koltuktan, usulca uzandı yanına. Elleri yavaşça buluştu aşina oldukları o uzun siyah saçlarla. O gülümseyerek gözlerini aralamaya çalışırken, kaçıncı defa söylediğini bilemeden bir kez daha fısıldadı kulağına “Seni seviyorum”

25 Kasım 2008
Haşim Arıkan

8 yorum:

TTK (Tuyu) dedi ki...

Sabahın erken saatlerinde fonda "Yesterday's Mistakes" ile okumak güzeldi...
İyi günler:)

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

Bir insana seni seviyorum diyebilmek çok kolay değil ki. Bunu diyebiliyorsak o sevginin değerini bilmemiz gerekir.
Kaç kere başına gelebilir bir insanın aşk?
Bunu bilip, aşkı korumak hatta tüketmemek gerek.
Sevgilerimle...

MeaCulpa dedi ki...

Teşekkürler bu muhteşem ikilinin fikrini verdiğiniz için. Hemen uygulamaya geçirildi:)) Sevgi ve saygılarımla..

MeaCulpa dedi ki...

Özlem@ Aslında çok kolay söyleniyor artık bu iki kelime günümüzde. Önemli olan onu kalple uyumlu bir şekilde sözcüklere dönüştürebilmek galiba. Sevgilerimle:))

Huzunbazz dedi ki...

son zamanlarda keyif alarak okudugum guxel yazılardan biriydi gerckten yuregine saglık..

Kaç defa kapımızı çalar aşk bilmem ama çaldıgında evde olmak lazım..

MeaCulpa dedi ki...

Doğru kesinlikle. Çok teşekkürler. Sevgiler:))

şirinem dedi ki...

Çok güzel bir yazı bugünlerde insanlar aşkı ve sevgiyi unutmaya başladı hoş seni seviyorum demek okadar kolay ve anlamsız hale geldi ki ancak bunu yakalamak ve yaşamak harika bir duygu eline yüreğine sağlık arkadaşım başarılar.:)

Unknown dedi ki...

böylesine sevilmeyi ve sevmeyi isterdim hemde çokkkkkkkkkkkkkk:)))