3 Kasım 2008

S U S M A !

24 Ekim gecesi, gecenin bir yarısında kan ter içinde uykumdan uyanıyorum. Başucumda duran saate bakıyorum saat 04:00’ı gösteriyor. Bütün ensem ter içinde. Banyoya gidip yüzüme bir kaç kere soğuk su çarpıyorum. Hala gördüğüm o garip rüyanın etkisindeyim. Aklıma oğluma aldığım rüya tabirleri kitabına bakmak geliyor. Ama onu kütüphanede bir türlü bulamayınca internete girip bakmaya karar veriyorum. Bilgisayarı açıyorum. Her zamankinin aksine enteresan bir şekilde bana password sormadan kendi kendine açılıyor. Google’da “rüya tabirleri” yazıp “google’da ara” butonuna basıyorum. Basmamla birlikte bilgisayar kendiliğinden kapanıyor. Daha sonra da ne yaparsam yapayım bir daha açılmıyor. Tam pes edip kalkmak üzereyken bilgisayarın ekranı aydınlanıyor ve ekranda önce “S” harfi beliriyor. İki kere ekranda yanıp sönüyor ve kayboluyor. Sonra sırasıyla;
U,
S,
M,
A,
harfleri beliriyor ve hepsi de iki kere yanıp söndükten sonra kayboluyorlar. Sonrasında ekran yine tamamen kararıyor. SUSMA! Şaşkın bir vaziyette bir müddet daha koltukta kıpırdamadan kalakalıyorum. Neler olduğunu anlamaya çalışıyorum. Mutfağa yönelip kendime koyu bir kahve yapıyorum. Kahvemi alıp bilgisayarın karşısındaki koltuğa oturuyorum. Kahveyi yudumlarken bir yandan da düşünüyorum. SUSMA! SUSMA! SUSMA! Bana ne anlatmaya çalıştığını çözmeye çalışıyorum. Duvardaki saate bakıyorum 04:00’ü gösteriyor. Kafam karışıyor iyice acaba yanlış mı diye çalışma masasının üzerinde duran saate bakıyorum ama o da 04:00’ü gösteriyor. Sanki zamansız bir zamanı yaşıyorum. İçtiğim koca bir kupa kahveye rağmen gözlerim kapanıyor ve tekrar yatağıma dönüp hiç vakit kaybetmeden deliksiz bir uyuya dalıyorum.

Ertesi gün Cumartesi olduğu için sabah biraz geç uyanıyorum. Bir yandan kahvaltımı ederken diğer yandan gece yarısı yaşamış olduğum bu garip olayı düşünüyorum. Günlük gazeteler çoktan gelmiş, dörde katlanmış bir vaziyette masanın üstünde duruyor. Gözüm büyük puntolarla yazılmış bir haberin başlığına takılıyor. “SUSMA” Elimdeki fincandaki sıcak çayı üzerime dökmemle birlikte yanarak ayağa fırlıyorum. Kararlı bir şekilde doğru çalışma odasına gidiyorum ve bilgisayarı açıyorum. Bu sefer inanılmaz bir şekilde hızla açılıyor. Açılması ile birlikte kendi kendine desktop’daki internet butonuna tıklayarak bir internet sayfası açmaya başlıyor. Açılan sayfanın adresine baktığımda onun kendi blog sayfam “İnandığım Masallar” olduğunu anlıyorum. Ama sayfa normalden çok daha yavaş açılıyor. Bir müddet sonrada bembeyaz bir ekranda kırmızı renkte “Bu siteye erişim mahkeme kararı ile engellenmiştir” yazısı ile karşılaşıyorum. Ekran tekrar kararıyor ve yine büyük beyaz puntolarla "SUSMA" beliriyor. İki kere yanıp söndükten sonra ekran tekrar kararıyor.

SUSMA’mam gerektiğini aslında bende çok iyi biliyorum. Hep sustuğumuz, bu güne kadar hep gönüllü boyun eğiciler olarak, elden düşme yaşamları yaşamayı seçtiğimiz için bu noktaya geldiğimizi de.

Bizlere hazır olarak şık gümüş tepsiler de sunulan son kullanım tarihi geçmiş fikirleri kabullenmek ve onlara koşulsuz boyun eğmek yerine, yasaklardan güç bulan, pire için yorgan yakan bu fikirlere alternatif, sağlıklı, cesur, özgür, demokratik aynı zamanda tüm görüşlere ve özellikle de insana, emeğe saygılı alternatif fikirler oluşturmamız ve inandığımız bu fikirleri sonuna kadar savunmamız gerektiğini de.

02 Kasım 2008
Haşim A.

2 yorum:

Aydan Atlayan Kedi dedi ki...

Susmamalı ama yalnızca bize dokunulduğunda değil, nerede haksızlık varsa orada sesi yükseltmeli... İnsan olmanın onuru budur diye düşünüyorum.
Ne güzel anlatmışsın Haşim, ellerine sağlık...

MeaCulpa dedi ki...

Çok haklısın Fulya. Bizim gibi yıllardır susmayı tercih etmiş bir millet için zor oluyor tabiki bu değişim. Çok teşekkürler. Sevgiler:))