1 Kasım 2008

O kişi kim midir? O kişi tabi ki sensin!

Hayata, yaşananlara, yaşadıklarına, başına gelenlere, şahit olduklarına karşı, biraz öfkeli, biraz kızgınsın farkındayım. Onların hiç adil olmadığını, büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyorsun. İzin verirsen sana yıllar önce okuduğum bir kitapta okuyup etkilendiğim bir masaldan bahsetmek istiyorum. Belki bu masal senin bugüne kadar hiç bakmadığın, bambaşka bir pencereden hayata ve tüm bu yaşananlara bakmanı sağlar.

Masala başlamadan önce bir şey sorabilir miyim? “Enkarnasyona inanır mısın?” Sana, kesin cevap vermeden önce, eğer bulabilirsen, 1994 yılı yapımı “Tibetan Book of Dead” belgeselini seyretmeni tavsiye ederim. İnsan Hindistan’daki bazı canlı örnekleri gördüğünde bu konuda biraz daha farklı düşünebiliyor. Lafı çok uzattım galiba. Hemen masala geçiyorum.

Bu masal, sona eren her hayatın, aynı zamanda yeni bir hayatın başlangıcı olduğu, yani enkarnasyon kesin olarak var olduğu inancı üzerine oluşturulmuş. Ve yaşadığın, başına gelen her şeyin tek sorumlunun sen olduğunu iddia ediyor. Biraz şaşırtıcı değil mi? Bu nasıl mı oluyor? Hemen anlatıyorum.

Dünyada olmadığın, (yani sona eren bir yaşamın ardından, içinde hayat bulduğun bedeni terk edip kendine yeni bir beden aradığın zamanlarda) bir sonraki enkarnasyonunun dersleri, senin neye ihtiyacın olduğunu bilen biri tarafından planlanır. O kişi kim midir? O kişi tabi ki her zaman sensindir. Bu süreçte sen ve diğerleri, öğrenimin, gelişimin için gerekli potansiyelleri birlikte hazırlarsınız. Bazıları seni itip kakmayı, kışkırtmayı, sana büyük acılar yaşatmayı kabul eder. Bazıları, yıllarca senin istiridyendeki kum olmayı! Bazıları seninle partner olmayı kabullenir ve bazıları da kontratları gereği, kendilerinin olduğu kadar, senin de gereksinimlerine daha kolay ulaşabilmen için erkenden ölürler.

Bir insanın enkarnasyonu diğer herkesin ki ile ilişkili ve bağlantılıdır. Enkarne olmadan önce imzaladığın ve öğrenim ve gelişim potansiyellerini oluşturan kontratlar vardır. Sen çok değerli bir inci olduğun kadar, aynı zamanda bir başkasının dikenisindir de. Senin kazalar ve rastlantılar dediğin durumlar, aslında hep önceden dikkatlice planlanmışlardır.

Kısacası başına gelen herşeyin planlanmasına her zaman sen yardım edersin. Sonra da onları programa uygun olarak uygularsın. Bir başka deyişle onların hepsinden sen sorumlusun.

Biliyorum şu an bunların hiç birini kesinlikle hatırlamıyorsun.

Çünkü sen burada değilken, Tanrı’nın zihnine sahip olursun. Bu şu an da sende saklı (onu hatırlamıyorsun). Ölüm ve duygusal durumlar, Tanrı için sadece enerjidir. Sen ölümsüzsün, ve insanların bu dünyaya gelip gitmeleri senin düşünebildiğinden, bildiğinden daha yüce bir amaç içindir; bu amacı bir gün sen de anlayacaksın.

Bu planları değiştirmeye gelince… Sen her zaman o seçeneğe ve seçim özgürlüğüne sahipsin, ancak bu gerçek gizlidir. Bütün bunlar yaşam sınavının bir parçasıdır.

İnsanın yaşamında diğerleriyle olan potansiyel planını temsil eden patika bir yol vardır. O dolambaçlıdır, ama seni daima aynı yöne doğru, geleceğe doğru götürür. Çoğu insan, eğer isterse o yoldan çıkma seçeneğine sahip olduğunu asla anlamadan, hep o yol üzerinde kalır. Ama insan ne zaman ki o yoldan ayrılır, işte o zaman onun için herşey değişir- özellikle de geleceği. Aslında, insan yoldan ayrılmayı niyet ettiği anda, kendisi için yeni bir gelecek yazmaya başlamış olur. Yaşamını daha iyi kontrol edebilmek ona huzur verir ve bu insan amacı deneyimler.

Evet seninle paylaşmak istediğim masal genel hatlarıyla işte böyle. Bilemiyorum acaba sana ne düşündürdü bu masal. Sana kendini inandırabildi mi? Zihninde, hayata ve yaşananlara karşı farklı bir pencere açabildi mi.

01 Kasım 2008
Haşim A.

Kaynak: Kryon – Yuvaya Yolculuk

2 yorum:

Seyyah dedi ki...

Dostoyevski aklıma geldi okurken, "...Gerçek dışarıda değil sendedir. Kendini kolla, kendini bul, kendi önünde eğil, kendine üstün ol, gerçeği göreceksin. Bu gerçek ne eşyada, ne senin dışında ne de dışarı ülkelerdedir, ilkin kendi kendine ettiğindedir. Kendini yener, kendi önünde eğilebilirsen, düşünde görmediğin kadar hür olacaksın; büyük bir işe başlayacaksın, başkalarını hür kılacaksın, çevrende hep mutluluk göreceksin. Hayatın gerçekten yaşanmış olacak, sonunda da ulusunu, ulusunun kutsal gerçeğini anlayacaksın. İnsanlık sevgisi, kardeşlik ülküsü ne çingenelerde, ne de başka bir yerdedir. Sen ilkin evrensel sevginin adamı olduğunu göster. Kinci ve mağrur olma. Sanma ki hayat sana karşılıksız verilmiş bir armağandır..."

yeniden doğuşa inanan toplumlarda insan ilişkileri ve hayata verilen değer çok daha farklı ve anlamlı. bir daha doğmamak için o kadar dikkatli ve düzgün yaşıyorlar ki hayran kalmamak elde değil. en güzel yanı ise bunu kendileri için yapıyor olsalar da çevrelerindeki insanlarında hayatlarını güzelleştiriyorlar.

MeaCulpa dedi ki...

Aslında yeniden doğuşu bir kenara koysak bile bence insan gerçekten kendisi olabildiğinde, o rahatlığa kendini eriştirdiğinde, kesinlikle çevresindeki insanların hayatları da güzelleşiyor. Ama bu konuştuğumuz biraz ütopya değil mi:)) Sevgilerimle..