21 Kasım 2008

Anne neden ben?


- Lisedeyken bir şey anlatmak istediğinde ve iyi anlatamayacağını gördüğünde hikayeleştirirdin. Şimdi de bunu yapabilirsin.
- Anladım.
- Bekliyorum, ben bir kahve alacağım. Sen de o sırada kur hikayeyi.
- Geldim anlat bakalım neden keyfin yok senin.
- Bak, en çok istediğin hayal ettiğin şey ne?
- Bunu biliyorsun zaten. Bir bebek.

- Peki hikaye başlıyor. Bir gece yatağında uyurken uyanıyorsun. Etrafına bakıyorsun. Kendini tuhaf hissediyorsun ama bir neden bulamıyorsun o an. Akşam yemeğini biraz fazla kaçırdım diye düşünüyorsun. Ve o an mucize gerçekleşiyor. Tanrı ete kemiğe bürünüp karşına dikiliyor. Sersemliyorsun ne olduğunu anlamıyorsun korkuyorsun. Ama bağıramıyorsun ve kaçamıyorsun. Tanrı seninle konuşmaya başlıyor. “ Sana bir yük vereceğim ve bu yükü soru sormadan yargılamadan benim için taşıyacaksın.” Diyor. İtiraz ediyorsun ama Tanrı devam ediyor. “Ben Tanrı’yım ve seni ben yarattım, itiraz etme seçeneğin yok. Bu yük artık senin” diyor. Cevap veremiyorsun. Ve tanrı devam ediyor. “ Sana vereceğim bu yük için bana kızacaksın, ama şimdiden söyleyeyim ne kadar kızarsan kız bu yük değişmeyecek.

Şu andan itibaren sen kısırsın. Hiç bir zaman, hiç bir şekilde ve hiç bir tedaviyle bebek sahibi olamayacaksın. Buna izin vermeyeceğim. Bu artık senin yükün.” Nefesin gırtlağında düğümleniyor. Bağırıyorsun, küfrediyorsun, isyan ediyorsun. Ama Tanrı konuşmaya devam ediyor. “Ayrıca kaderini öyle bir şekilde çizeceğim ki bir çocuk bile evlat edinemeyeceksin. Hiç bir çocuk sana anne demeyecek. Ama sana güç vereceğim. Buna dayanman için seni güçlü yapacağım. Yüküne alışacaksın. Ama her alışmandan sonra ben senin yükünü biraz daha artıracağım. İsyan edeceksin ama değişen hiçbir şey olmayacak ve dışarı çıktığında bebekleri annelerini göreceksin. Annesinin bebeğe sarılışını, bebeğin anne deyişini duyacaksın. Dostlarının yanındayken onların çocuklarını göreceksin. Sevgilerini sarılmalarını ve dokunuşlarını. Ama hiç bir zaman bunlara sahip olamayacaksın.”

Tanrı sana bunları söyledikten sonra ne hissedersen, ben de şimdi onları hissediyorum. Anlatabildim mi?

Bu satırlar Murat Kefeli'nin kendi kör ve sağır oluşunu anlattığı, O.D.T.Ü. Yayıncılık tarafından yayınlanan, "Anne Neden Ben?" adlı kitabından. Yukarıdaki –açıkcası okurken çok etkilendiğim- hikayeyi arkadaşına, kendisine tedavisi olmayan Nöropati hastalığı teşhisi konulduğunda neler hissettiğini anlatabilmek için kuruyor.

Kitabının arkasında ki notunda ve http://www.annenedenben.com/ isimli internet sitesinde bu hastalıkla ilgili yaşadıklarını bizlere şöyle anlatıyor; Önce kulaklarım gitti."Gitmesi için bir neden yok. Sen duymak istemiyorsun," dediler. Sonra aldatıldım. Bu sefer bacaklarım gitti." Aldatıldığını kabullenirsen düzelir," dediler. Kabullendim. Bacaklarımı geri almayı başardım ama kulaklarım orada kaldı. Tekrar aşık oldum. Sonra terkedildim. Bu sefer ellerim gitti. Reddettim. "Aşk yüzünden olamaz," dedim. "İçindeki adam seni kandırıyor. Deli hastanesine yatmalısın," dediler. İçimdeki adamın varlığına inandırıldım. Ağrıdan yerlerde sürünürken, içimdeki adamı yenmek için ilaç almayı reddettim. Sonra "Pardon. Biz yanılmışız. İçinde başka bir adam yokmuş, sen gerçekten hastaymışsın," dediler. Ve en sonunda gözlerim güneşe veda ederken, "Yapılacak bir şey yok. Kabullenmelisin. Kör ve sağır bir şekilde de yaşayabilirsin," dediler. Reddetmek istedim. Başaramadım..."

Benim gibi yaşanmış hikayelere, romanlara merakınız varsa, Murat Kefeli'nin "Anne Neden Ben?" adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim. Akıcı basit bir dili var Murat Kefeli’nin. Bir günden fazla kalmayacaktır kitap elinizde.

Hayat’ın bize hazırladığı sürprizler bazen hakikaten çok ağır olabiliyor bizler için. Kabullenmekten başka çaresi de bulunmuyor maalesef insanın.

21 Kasım 2008
Haşim A.

Fotograf: Murat Kefeli

7 yorum:

Arzu Breda dedi ki...

Selam Haşim,

Gerçekten çok etkilendim hikayeden ve elim ayağım buz kesti. Dondum kaldım...

Bir insan, kendi durumunu anlatmak için, bundan daha iyi bir tarif yapamaz. Daha güzel yorumlayamaz, sahip olduğu duygularını, hissettiklerini ve isyanlarını.

En kısa zamanda alıp okumalıyım, Murat Kefeli'nin bu kitabını.

Senin de dediğin gibi, gelecekte hangi sürpriz olaylarla karşılaşacağımızı bilmemiz olanaksız. Bu nedenle, karşılaşabileceğimiz sürprizlere karşı alabileceğimiz önlemleride şimdiden kestirebilmek imkansız. Yapabileceğimiz sadece, yaşamımız süresince bu tür sürpriz olayların bizlerin de başına gelebileceğini düşünüp, "bana bir şey olmaz" gibi saçma kavramları bünyemizden uzak tutmamız, kendimizi ve ruhumuzu karşılaşabileceğimiz olaylara hazır bulundurmamız gerekir.

Böylesine etkileyici bir hikayeyi bizlerle paylaştığın için, çok teşekkür ederim.

Sevgiyle kal...

Arzu

Aydan Atlayan Kedi dedi ki...

Tarafımdan mimlendiniz efendim :)

MeaCulpa dedi ki...

Arzu@ Ben sana teşekkür ederim. Yine okuduğun ve yorumladığın için. Sevgilerimle:))

Aydan atlayan kedi@ Mimlendim mi artık yani. Kaçarım yok yani. Sevgilerimle:))

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

Gerçekten okunası bir kitap Haşim Bey. Hemen edineceğim. Bir de galiba bu aralar bu tarz kitaplara ihtiyacım var benim:)
Blogdaki tanıtımları bu yüzden çok seviyorum.
Sağolun.
Sevgilerimle...

MeaCulpa dedi ki...

Bazen bazı duygularımızı aç bırakıyoruz galiba. Onlar bizi kitapçının raflarında hep aynı tarz kitaplara doğru sürüklüyor o zamanlarda. Umarım kitap seninde hoşuna gider Özlem. Sevgilerimle:))

glgn dedi ki...

yaşanmış hikayelere ve romanlara meraklıyım...güzel yazı paylaştığın için teşekkürler..

MeaCulpa dedi ki...

Ben teşekkür ederim. Sevgilerimle:))