“Bir iş seyahatinden uçakla İstanbul’a dönüyorum. Bir anda önce karımın o muhteşem kokusunu hatırladım. Sonra da oğlumun 3’e kadar saymayı her başardığın da nasıl sevinçle havalara zıpladığı aklıma geldi ve titreyerek ağlamaya başladım. Bir müddet sonra yanımda oturan kişi dayanamadı ve bana dönüp “herşey yolunda mı?” diye sormak ihtiyacı hissetti. “Herşey mükemmel” dedim. Yüzünde beliren şaşkın bir ifadeyle başını tekrar önüne çevirdi. “Sanırım aşkı, sevgiyi hiç bu kadar yoğun yaşamamış olduğu için beni anlayamadı.“
Aklımda kaldığı kadarıyla yazmaya çalıştığım bu sözler, Geçen yıl ki Perakende Günleri ‘de harika bir sunumla elde etmiş olduğu büyük başarıların sırlarını bizlerle paylaşan Num Num’ın ortağı Mehmet Gürs’e ait.
Ona göre; ister iş, ister aşk hangi alanda olursa olsun başarının sırrı “yüzdeyüz” de saklı. Gerçek aşka ulaşmak istiyorsan onu yüzdeyüz yaşamalısın. Kendini herşeyden arındırıp çırılçıplak bir vaziyette kollarını havaya kaldırıp ona tamamen teslim olmalısın.
Hayatı, duyguları yüzdeyüz yaşayabilmek.
Kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? Hayatı, dibine kadar, iliklerine kemiklerine kadar emerek yaşayabilmek. Hadi. Kapatın gözlerinizi. Aşkı yüzdeyüz yaşadığınızı düşünün. Ona dokunduğunuzda, ona sarıldığınızda, onu öptüğünüzde, onun elleri bedeninizde gezinirken, ona olan sevginizi kulağına fısıldarken neler hissedeceğinizi bir düşünün. Düşünmeyin hatta, hissetmeye çalışın. Hayal etmek bile insanın aklını başından alıyor değil mi?
O kadar çok alışmışız ki hayatı bir ayağımız sürekli frende yaşamaya. Az biraz şiddetlenmeye görsün duygularımız hemen asılıyoruz pedala. Bütün ömrü boyunca atıl kapasite ile çalışan makinalar gibiyiz. Hayatı, içimizde barındırdığımız duyguları yüzdeyüz yaşadığımızda, neler hissedebileceğimizi, nerelere kadar ulaşabileceğimizi, hangi zirvelere çıkabileceğimizi bilmeden bir ömrü tüketiyoruz. Belki de bir çoğunu bir kere bile deneyimlemeden yolun sonuna ulaşıyoruz.
Peki sebep?
Korkuyoruz.
Acı çekmekten, mutsuz olmaktan, çok mutlu olmaktan, kullanılmaktan, kandırılmaktan, aldatılmaktan, red edilmekten, komik duruma düşmekten, rezil olmaktan, ona teslim olmaktan,............ korkuyoruz.
Korkusuzca yaşamaktan korkuyoruz.
Aklımız sürekli bir adım sonrasında.
Geçmiş deneyimlerle sınırladığımız beynimizin, oluşturduğu yenieski düşüncelerimizden korkuyoruz.
Beynimizi geçmiş deneyimlerle, onaylanmış düşüncelerle sınırlayıp, sonra da tekrar eden bir geçmişi yaşamaktan korkuyoruz.
Sırf bu korkularımız yüzünden de kendimizi yüzdeyüz yaşamaktan mahrum bırakıyoruz.
En beteri ise, bunu birbirimize bulaştırıyoruz.
Kendimiz yüzdeyüz yaşayamadığımız yetmezmiş gibi başkalarının da duygularını yüzdeyüz yaşamasına engel oluyoruz.
Üstelik bunu onun iyiliği için yaptığımıza inanıyoruz.
29 Ekim 2008
Haşim A.
Aklımda kaldığı kadarıyla yazmaya çalıştığım bu sözler, Geçen yıl ki Perakende Günleri ‘de harika bir sunumla elde etmiş olduğu büyük başarıların sırlarını bizlerle paylaşan Num Num’ın ortağı Mehmet Gürs’e ait.
Ona göre; ister iş, ister aşk hangi alanda olursa olsun başarının sırrı “yüzdeyüz” de saklı. Gerçek aşka ulaşmak istiyorsan onu yüzdeyüz yaşamalısın. Kendini herşeyden arındırıp çırılçıplak bir vaziyette kollarını havaya kaldırıp ona tamamen teslim olmalısın.
Hayatı, duyguları yüzdeyüz yaşayabilmek.
Kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? Hayatı, dibine kadar, iliklerine kemiklerine kadar emerek yaşayabilmek. Hadi. Kapatın gözlerinizi. Aşkı yüzdeyüz yaşadığınızı düşünün. Ona dokunduğunuzda, ona sarıldığınızda, onu öptüğünüzde, onun elleri bedeninizde gezinirken, ona olan sevginizi kulağına fısıldarken neler hissedeceğinizi bir düşünün. Düşünmeyin hatta, hissetmeye çalışın. Hayal etmek bile insanın aklını başından alıyor değil mi?
O kadar çok alışmışız ki hayatı bir ayağımız sürekli frende yaşamaya. Az biraz şiddetlenmeye görsün duygularımız hemen asılıyoruz pedala. Bütün ömrü boyunca atıl kapasite ile çalışan makinalar gibiyiz. Hayatı, içimizde barındırdığımız duyguları yüzdeyüz yaşadığımızda, neler hissedebileceğimizi, nerelere kadar ulaşabileceğimizi, hangi zirvelere çıkabileceğimizi bilmeden bir ömrü tüketiyoruz. Belki de bir çoğunu bir kere bile deneyimlemeden yolun sonuna ulaşıyoruz.
Peki sebep?
Korkuyoruz.
Acı çekmekten, mutsuz olmaktan, çok mutlu olmaktan, kullanılmaktan, kandırılmaktan, aldatılmaktan, red edilmekten, komik duruma düşmekten, rezil olmaktan, ona teslim olmaktan,............ korkuyoruz.
Korkusuzca yaşamaktan korkuyoruz.
Aklımız sürekli bir adım sonrasında.
Geçmiş deneyimlerle sınırladığımız beynimizin, oluşturduğu yenieski düşüncelerimizden korkuyoruz.
Beynimizi geçmiş deneyimlerle, onaylanmış düşüncelerle sınırlayıp, sonra da tekrar eden bir geçmişi yaşamaktan korkuyoruz.
Sırf bu korkularımız yüzünden de kendimizi yüzdeyüz yaşamaktan mahrum bırakıyoruz.
En beteri ise, bunu birbirimize bulaştırıyoruz.
Kendimiz yüzdeyüz yaşayamadığımız yetmezmiş gibi başkalarının da duygularını yüzdeyüz yaşamasına engel oluyoruz.
Üstelik bunu onun iyiliği için yaptığımıza inanıyoruz.
29 Ekim 2008
Haşim A.