21 Haziran 2008

Çok zor!

Hep şikayetçiyiz bir şeylerden. Bazı şeyler hoşumuza gitmiyor. Yaşadıklarımızın bir çoğu canımızı yakıyor. Pek de mutlu değiliz açıkcası.
Peki bunun için ne yapıyoruz?
Sürekli tekrarlanan bu durumu kabullenerek rahatlayabiliyor muyuz?
Tabi ki hayır.
Bugüne kadar binlerce kere uyguladığımız hep aynı sonucu veren yöntemi inatla uygulamaya devam ediyoruz.
Neden?
Çünkü yapmamız gereken şey çok zor!
Değişmek gerekiyor. Düşünce şeklimizi, uyguladığımız yöntemleri değiştirmemiz gerekiyor. Kendimizi içinde güçlü ve güvende hissettiğimiz, konfor alanımızın dışına çıkarmamız gerekiyor.
Bunların hepsinin farkında ve bilincindeyiz hepimiz. Çok net görüyoruz. Gücümüz ancak kendimizi değiştirmeye yetiyor. Başkalarını onlar istemedikten sonra asla değiştiremiyoruz. Başımıza gelen olaylara ne yaparsak yapalım müdahale edemiyoruz. Onları yok edemiyoruz, değiştiremiyoruz. Bu noktada tek bir şey yapabiliyoruz. O da olayları gögüsleme şeklimizi, onlara bakış açımızı değiştirmek.
Yani bütün sonuçlar bizi hep aynı noktaya götürüyor. Hepsi bize “yaşamın sen değişmeden, değişmeyecek arkadaş” diyor.
Okuduğum bir kitapta hayatın anlamı için “Dünyanın sana sunduğu malzeme ve senin ondan yapacakların” diye yazıyordu. Dünyanın bize sunduğu malzeme ile yaptıklarımızı eğer beğenmiyorsak. Daha önce denediklerimizden daha farklı şeyler yapmamız gerekiyor.
Peki o zaman neden bir türlü harekete geçmiyoruz? Neden kendimizi bizi hiçbir yere götürmeyen mantıklı, bildiğimiz, risksiz çözümlerin kısır döngüsüne hapsediyoruz?
Çünkü değişmek çok zor!
Nedense bulunduğumuz nokta ile varmak istediğimiz nokta arası bomboşmuş gibi geliyor bize. Oysa düşüncelerimizin bir tanesini, duygularımızın birini yalnızca bir milimetre kaydırdığımızda, tutumlarımızda, tepkilerimizde küçücük bile olsa bir düzeltme yaptığımız da, bile yaşamımız o kadar farklılaşıyor ki.
Bize, aradığımız mutluluğu düşündüğümüz gibi varış noktasının kendisi değil, yaptığımız yolculuk getiriyor.
O mutluluğu hissedebilmek için de, her şey atacağımız o ilk adıma bakıyor.

21 Haziran 2008
Haşim A.

Hiç yorum yok: