24 Haziran 2008

İlk defa o gece…

Çok heyecanlıydı. Bu gece ilk defa karşılaşacaktı onunla. Uzun zaman olmuştu aslında tanışalı. Blogları sayesinde tanımışlardı birbirlerini. Onu yazdığı yazılardan keşfedebildiği kadarıyla tanıyordu. İkisi de ellerinden geldiğince birbirlerinin bloglarını okumaya ve birbirlerine yorum bırakmaya özen gösteriyorlardı. Yazılarının arkasındaki o duygusallığı, o romantizmi, bıraktığı sıcak, samimi ama seviyeli yorumlarıyla her geçen gün biraz daha fazla etkilemişti onu. Bugüne kadar bloguna koyduğu küçük, çok da net olmayan bir kaç kare fotograf dışında elinde ona dair fazla bir şey yoktu. Blogundaki son yazısında 2008 Blog Ödülleri gecesine katılacağını okuduğunda çok heyecanlanmıştı. Hemen o an da, o da karar vermişti ödül törenine katılmaya. Sonunda beklenen gün gelip çatmıştı işte. Bu gece onu ilk defa görecek, bu gece ilk defa onun sesini duyacak, ilk defa bu gece onunla gözgöze gelecek, ilk defa bu gece onun tenine dokunacaktı. Belki de büyük bir hayal kırıklığı bekliyordu onu bu gece. Ayna da makyajıyla ilgili son rötuşları yaparken “Sonuç ne olursa olsun asla pişmanlık duymayacağım“ dedi kendi kendine. Ondan önce gitmek istediği için vakit kaybetmeden evden çıktı.

Törenin organize edildiği salona girerken gözleri onu aramaya başlamıştı içeri de. Uzunca bir süre aradıktan sonra, henüz gelmemiş olduğuna kanaat getirip, rahatladı. Bir içki alıp, daha önce tanışma şansı bulduğu bir kaç kişinin olduğu bir masayı seçerek oturdu ve gözü sürekli kapıda, onu beklemeye başladı. Kısa bir sure sonra yanında bayan arkadaşıyla birlikte kapıda göründü. Uzaktan belli etmemeye çalışarak kendilerine uygun bir masa seçmelerini izledi. Bir süre bekledikten sonra yerinden kalktı ve ona doğru yaklaştı. Başını ansızın ona doğru çevirmesiyle bir an da gözgöze geldiler. O ana kadar dizginleyebildiği kalbi, o an da tamamen kontrolünden çıkarak deli gibi çarpmaya başladı. Hayal ettiğinden çok daha yakışıklı görünüyordu. Heyecanını belli etmemeye çalışarak gülümsedi. Kendini tanıtmasına gerek bile kalmadan onu blogundan resminden hemen tanımıştı. Tokalaşmak için elini ona doğru uzattığında, elini iki elinin arasına alıvermişti yorumlarındaki gibi son derece sıcak ve samimi bir tavırla, ona mavi mavi gülümseyerek. Elleri ne kadar yumuşak ve sıcaktı. Yavaş yavaş vücudunu ateş basmaya başladı. Bu haliyle orada daha fazla kalamadı. Kız arkadaşına da bir merhaba dedikten sonra yanlarından hemen ayrıldı. Heyecandan saçma sapan bir kaç cümle kurabilmişti ancak. Hissetti mi acaba dedi kendi kendine. Gece boyunca gözleri gizli gizli sürekli onu takip etti durdu.

Ancak gecenin sonuna doğru onu yalnız yakalayabildi. Sessizce yanına yaklaştı. Bütün gücünü topladı ve masmavi gözlerinin içine bakarak “düşündüğümden çok daha hoş ve sıcak kanlıymışsın” dedi. Gözlerinin içine öyle derin bakıyordu ki bakışlarındaki aşkı hissetsin, onu alıp kalbine kilitlesin istiyordu. Teşekkür ederek gülümsedi sadece genç adam ona, hem de ondan hiç beklenmediği mahçup bir tavırla. Elinde tuttuğu cep telefonunun yazılı olduğu küçük kağıdı ona doğru uzattı. “Belki beni aramak istersin.” Bayan arkadaşının yanlarına doğru yaklaştığını görünce de, sol kolunu yavaşça okşayarak, gözlerinin derinliklerine doğru son bir kez daha baktı. “Görüşmek üzere” diyerek geldiği gibi sessizce yanından uzaklaştı.

Kısa bir sure sonra da genç adam ve bayan arkadaşı gitmek üzere ayağa kalkmışlardı. Tam kapıdan çıkmak üzere yanından geçerlerken o da ayağa kalktı ve “iyi akşamlar” diyerek hemen arkalarından dışarıya çıktı. Bunu bilerek ve isteyerek yapmıştı. Hatta onun peşinden dışarı çıktığını, onu takip ettiğini anlaması için ayaklarını yere normalden daha sert bir şekilde basmış, varlığını ona hissettirmek için kendince öksürüğe benzeyen bazı sesler çıkarmıştı. Basit bir testti bu aslında kendisinin keşfettiği. Yıllardır hep uyguladığı. Ya umutlarını devam ettirecek ya da umutlarını tamamen söndürecek basit bir test.

Genç adamın arkasından uzun uzun baktı. Sessizce “dön” dedi. “Dön ne olur. Bir kere daha bak bana”. Eğer bir kerecik bile olsa, ona dönüp bakarsa, onun için hala bir ümit ışığı vardı.

Genç adam arabasına bindi ve ona dönüp bakmadan oradan uzaklaştı.

“Demek ki bu kadarcıkmış” dedi sessizce kendine. Elindeki içki kadehini kafasına dikti ve içerideki kalabalığın arasında son bir kaç yıldır onu asla terk etmeyen yalnızlığına doğru yavaş yavaş yürümeye başladı. Tamamlanmış, aslında hiç başlamamış bir hikayenin ihtimallerini düşünmenin artık bir anlamı kalmamıştı.

23 Haziran 2008
Haşim A.


Esin kaynağım: Hıncal Uluç'un 02 Aralık 2007 tarihli yazısı.

3 yorum:

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

Başlamadan biten blog aşkı mı desek ne desek?
Çok güzeldi, selamalr, sevgiler...

MeaCulpa dedi ki...

Çok teşekkürler:)) Sevgilerimle

7.oda dedi ki...

ben de bu testi yaparım kararsız olduğum zamanlarda, bir kez dönüp bakarsa testini :) ama o bakmasa bile ben gene de vazgeçemem :(