15 Kasım 2007

İnanmayacaksın ama....

O kadar yorgunum ki yorgunluktan gözlerim kapanıyor. Bu aralar nedense hem özel hayatımda, hem işte herşey hep üstüste geliyor. Ya hayat artık beni fazla yoruyor. Ya da ben artık yaşlandım nefesim onun temposuna yetmiyor. Gecenin bir vakti Karaköy iskelesinden kalkan Kadıköy vapuruna son anda yetişip, palas pandıras biniyorum. Koskoca vapur o saatte bomboş. Rastgele bir koltuğa kendimi adeta bırakıyorum. O da hemen peşim sıra giriyor salona, bomboş vapurda gelip tam yanıma oturuyor. O kadar kötü bir durumdayım ki konuşmamak için gözlerimi kapatıyorum ama kapatmamla birlikte o konuşmaya başlıyor.
- “Çok sıkıntılı ve yorgun görünüyorsun. Konuşmak istersen seni dinlerim”
Göz ucuyla bakıyorum iyi giyimli ve temiz bir hali var. Çok yaşlı denilemez ama çok gençte değil. Tahmini 55-60 yaşlarında görünüyor. Hafifçe gülümsüyorum.
- “Biraz yorgunum” diyorum.
Bu cevabımdan sonra belki kalkıp gider diye bekliyorum ama ben konuşmaya niyetlenmeyince bu sefer o anlatmaya başlıyor. Bana beni, son günlerde tüm yaşadıklarımı, sıkıntılarımı, onların nedenlerini, ayrıntılarıyla teker teker anlatıyor. Şaşkınlık içinde dinliyorum tüm anlattıklarını. Uzun zamandır aklımdan takılan soruların cevaplarını bulabilmem için, önce sorduğu sorularla beni yönlendiriyor ve en sonunda da beni aradığım cevaplara ulaştırıyor. Konuştukça benim inanılmaz bir şekilde rahatladığımı o da fark ediyor. Vapur iskeleye yanaşırken yavaşça ayağa kalkıyor
- “Sıkma kendini elbet hepsi geçecek. Sen yüreğini ferah tut” diyor. “Demek bu şehire gelmemin, gecenin bir vakti ansızın bu vapura binmemin sebebi senmişsin. Senin için kimselere haber bile vermeden kalkıp ta buralara kadar gelmişim” diye de devam ediyor. Son anda kim olduğunu sormak geliyor aklıma.
- “Verdiğim cevap neyi değiştirir ki. Cevap ne olursa olsun sonuç değişmeyecek değil mi” diyor.
Yine de cevap bekleyen gözlerle bakıyorum yüzüne. Anlıyor.
- “Bir rehber ya da seninle konuşan kendi önsezin. Sen istediğini seç.”
diyerek, salondan çıkıp gidiyor.
Ben de hemen kalkıyorum peşinden. Ama ne iskelede yakalıyabiliyorum onu. Ne de benim ardımdan vapurdan iniyor.
Başımı göge doğru çevirip gülümsüyorum. Biliyorum ki o da şu an bana oradan sevgiyle gülümsüyor. Bizler, ona ihtiyacımız olduğu zamanlar da, ondan hep varlığını bize daha bariz hissettirmesini beklerken, onun bunu her zaman gösterişsiz bir şekilde yaptığını artık biliyorum. Bu yüzden de “İnanmayacaksın ama....” diye başlayan cümlerle anlatılan, o inanılmaz tesadüfleri duyduğumda hemen onu hatırlayıp gülümsüyorum. Ona şükrediyorum.

05 Kasım 2007
Haşim A.

Hiç yorum yok: