Bir ömre daha sonbahar geldi dostlar.
Ardımda devrilmiş koskoca yıllar.
Ruhumda ise, maziden dökülen kızıla çalan, kuru yapraklar.
İnsan meğer ne çok geziniyormuş onların üzerinde, bu güz mevsiminde.
Hepsi de bastıkça nasıl hüzünle çıtırdıyorlar.
Yoğun bir mevsimmiş be dostlar, bu mevsim.
Bir yanda doruklara çıkan olgun duygular.
Öte yandan çalmaya başlıyor vücudun da yavaş yavaş bütün alarmlar.
Duygular esecek hafif bir rüzgarda bile kırılacak kadar hassas,
Gözlerinde biriken damlalar ise, artık her an akacak kadar cesurlar.
Ne tuhaf!
Sanki artık, yakın sandıklarım bana uzak, uzak sandıklarım ise bana daha yakınlar.
Yakınlarımdan çok sokaklardaki hiç tanımadığım insanlar benimle uzun sohbetler yapıyorlar.
Eski dostlar ise ardarda göçüp beni yalnız bırakmak için sanki birbirleriyle yarışıyorlar.
Dostlar, söyledim ya mevsim artık sonbahar.
Yakında hiç bilmediğim, yaşamadığım bir mevsime doğru yolculuk var.
Bir yanda bildiğim ve yıllardır sürekli kulağıma fısıldanan, bana hatırlatılan doğrular.
Diğer yanda hala yaşadığım tereddütler ve korkular.
İçinde ise bir türlü bitiremediğim sorgulamalar.
Tüm yaşadıklarım karşıma dizilmiş, onları alıp kabullenmemi bekliyorlar.
Ardımda devrilmiş koskoca yıllar.
Ruhumda ise, maziden dökülen kızıla çalan, kuru yapraklar.
İnsan meğer ne çok geziniyormuş onların üzerinde, bu güz mevsiminde.
Hepsi de bastıkça nasıl hüzünle çıtırdıyorlar.
Yoğun bir mevsimmiş be dostlar, bu mevsim.
Bir yanda doruklara çıkan olgun duygular.
Öte yandan çalmaya başlıyor vücudun da yavaş yavaş bütün alarmlar.
Duygular esecek hafif bir rüzgarda bile kırılacak kadar hassas,
Gözlerinde biriken damlalar ise, artık her an akacak kadar cesurlar.
Ne tuhaf!
Sanki artık, yakın sandıklarım bana uzak, uzak sandıklarım ise bana daha yakınlar.
Yakınlarımdan çok sokaklardaki hiç tanımadığım insanlar benimle uzun sohbetler yapıyorlar.
Eski dostlar ise ardarda göçüp beni yalnız bırakmak için sanki birbirleriyle yarışıyorlar.
Dostlar, söyledim ya mevsim artık sonbahar.
Yakında hiç bilmediğim, yaşamadığım bir mevsime doğru yolculuk var.
Bir yanda bildiğim ve yıllardır sürekli kulağıma fısıldanan, bana hatırlatılan doğrular.
Diğer yanda hala yaşadığım tereddütler ve korkular.
İçinde ise bir türlü bitiremediğim sorgulamalar.
Tüm yaşadıklarım karşıma dizilmiş, onları alıp kabullenmemi bekliyorlar.
Düşünüyorum da;
İnsanın inandığı doğrular, yaşadıklarıyla birlikte zaman içinde nasıl da değişiyorlar.
Sana anlamsız gelenler zamanla anlam kazanırken, anlamlı zannettiklerin ise zaman içinde anlamlarını yitiriyorlar.
Terazinin bir kefesinde keşkeler, diğer kefesinde ise iyikiler.
Ruh haline göre bir aşağı, bir yukarı iniyorlar, çıkıyorlar.
Zamanında bir türlü vakit ayıramadığım çocuklarım, düşünüyorum da bugünlerde sanki benden o günlerin intikamını alıyorlar.
Ne zaman dayanamayıp arasam ya meşguller, ya da hep akıllarımdayım ama aramak için bir türlü fırsat bulamıyorlar.
Biliyorum onlarda benim gibi, bu mevsimi birgün kendilerinin de yaşayacaklarını hiç düşünmüyorlar.
Oysa bana biraz farkındalıkla baksalar, ben de kendilerini bulacaklar.
Bir gün onlar da insanın yaptıklarından daha çok, yapmadıklarından pişman olduğunu anlayacaklar...
30 Ağustos 2007
Haşim A.