24 Mart 2007

Fevkaladenin fevkinde bedbaht bir gün hakkında küçük bir öykü - 2.Bölüm


- Bölüm 2 -

Burnuma gelen yanık kokularıyla uykumdan uyanıyorum. Bu yanık kokusu da nereden geliyor böyle? Mum gibi de kokuyor sanki. Sabahlığımı sırtıma geçirip çıkıyorum yatak odasından. Galiba banyodan geliyor bu yanık kokusu. Banyoya girmemle birlikte yanık kokusunun sebebi de ortaya çıkıyor.

Ah aşkım ah. Ben sana daha ne diyim ki. Kaç kere söyledim sana işin bitince şu mumları söndür diye. Dilimde tüy bitti valla. Ama öğretemedim ben hala. Ben nasıl temizliyeceğim şimdi bu mumu her tarafa akmış yapışmış. Gitti o çok sevdiğim caaanım yeşil havlu. En azından bir yerler tutuşmamış bir de uykudan kalkıp yangınla uğraşmak da vardı. Bak yine klozetin musluğunu tam sıkmamış hala akıyor su -aynı zamanda para- boşa. En iyisi önce şöyle güzel bir türk kahvesi yapıp kendime geleyim. Sonra temizlerim buraları. Aman Allahım bu mutfağın haline ne böyle. Alt tarafı bir sandawich yaparken , insan nasıl bu kadar batırabilir ki mutfağı. Arkadaşlarım bana kızsada onu mutfağa sokmamakla çok haklıyım aslında. Onun bu dağınıklığını toplamak, onun yaptığını yapmaktan çok daha zor benim için. İyi ki başım ağrıyor diye dün erken yattım. Evin haline bak. Her tarafı bok götürüyor. Salon nasıldır şimdi kimbilir? Pijamasının altı bir koltuğa, üstü diğer koltuğa yayılmış, çoraplar da birbirlerine tutkuyla sarılmış top şeklinde koltuğun altında hepbirlikte keyif yapıyorlardır inan olsun. Radyoyu açayımda biraz neşem yerine gelsin.

- Dark Lady laughed and danced and lit the candles one by one.

Aaaaay canım bu, onun bu aralar en çok sevdiği şarkı. Dağınıklığına kızsam da, söylensem de çok seviyorum ben onu yaaaa. Delimiyim neyim. Bak düşününce yine özledim valla. Ne çatlak karıyım ben böyle. Eşşek sıpası biraz derli toplu olsa aslında baldan yenmeyecek. Nasılda sessizce çıkar odadan sabahları beni uyandırmamak için. Hiç farketmedim valla bu sabahta ne zaman uyandığını, odadan nasıl çıktığını. Yoldadır o şimdi. Aşşşşşkıııııım benim. Canım kocam.

Geçen gün düşünüyorumda 15 yıl olmuş onunla evleneli. K o s k o c a o n b e ş yıl. Allah için bana karşı her zaman saygılı olmuştur benim aşkım. Özel günlerimizi hiç bir zaman atlamaz. Ama küçük, ama büyük, bazen bir buket çiçek, bazen tek taş pırlanta yüzük, muhakkak bir şey alır gelir her zaman benim aşkım. Gözü hiç bir zaman dışarıda olmamıştır. Zaman zaman kendini tamamen işe kaptırıp açık açık söylemeyi unutsada beni sevdiğini bilirim her zaman. Bu akşam ona güzel bir sürpriz hazırlayayım ben en iyisi. Şöyle güzel bir masa donatıp, üzerime dekolte bir şeyler giyeyim. Hafif bir müziğin eşliğinde, mum ışığında romantik bir yemek ve ardından………………… :) Uzun zaman oldu valla böyle romantik şeyler yapmayalı. Gene kaptırdık kendimizi hayatın akışına gidiyoruz son sürat. Bu iş yoğunluğunda eminim ona da iyi gelecek bu romantik gece. Kaç aydır hep mesai, hep mesai. Yüzünü doğru dürüst göremez oldum ben kocamın yaaa. O da hiç ses çıkarmıyor ama çok yorgun düştü artık bu aralar.

Aslında hakikaten zaman zaman durup baltalarımızı bilememiz gerekiyor geçen gün bana anlatılan öyküdeki gibi. Dış dünyanın koşuşturmacaları arasında kendimize zaman ayırıp, kısaca da olsa yaşamımızı gözden geçirmemiz, gerçekten bize, artılarımızı ve eksilerimizi fark edebilme, kendimizi daha iyi tanımayabilme şansı veriyor. Bizi sonrası için çok daha güçlü ve çok daha etkin yapıyor. Bence de kendimize zaman ayırmak, kişiliğimizin güçlenmesi için "olmazsa olmaz" bir koşul. İhmal etmemek lazım aslında bu balta bileyleme işini. Ama nerdeeee unutuyoruz hep hayatın akışına -özellikle de işimize- kendimizi kaptırıp değirmen eşeği gibi dönüp duruyoruz.

Yaaa kim anlattıydı bu öyküyü bana? Tamam tamam hatırladım Nalan anlattı geçen gün. O da benim kişisel gelişimime destek olmak için hayatıma giren insanlardan sanırım. Ne çok şey ögrendim ben ondan. Hepsi benim için o kadar değerli, beni olgunlaştıran bilgiler ki. İnsanın hayatında böyle insanların olması o kadar güzel bir şey ki. Allahım sana yüzbinlerce kere teşekkür ediyorum. Onunla benim hayatlarımızın yollarını kesiştirdiğin için.

Bu arada kadın öylede marifetli ki. Kıskanıyor insan valla. Yemekleri tek kelimeyle nefis. Kardeşim ben de alıp tarifini yapıyorum ama onun gibi olmuyor bir türlü. Geçen akşam sıcak sıcak bir börek yollamış tadı damağımızda kaldı Murat’la ikimizin.

Hadiiii Mine hanım yayıldın bakıyorum yine. Kalk Kalk. Kızım kaldır koca poponu onca iş seni bekliyor. Olsuuuuun benim aşkım o koca popoma bayılıyor bir kere :)

Önce evi toplayayım. Sonra bir duş ve doğru kuaföre. Akşama da ona çok sevdiği Alfredo soslu tavuklu fettucini ve bol yeşillikli akdeniz salatası yaparım. Tatlı olarak birde suffle yaparsam akşam çıldırır artık benim aşkım. Yanına da kırmızı sarabımızı açarız. Ay şimdiden heyecanlandım valla harika bir gece olacak. Aman Allahım saat 11:30 olmuş hemen işe koyulmalıyım yoksa yetişmeyecek…………………..

Çok yoruldum ama evde pırıl pırıl oldu valla. Üstünede bu duş ilaç gibi geldi. Nasıl bir şeyse şu su, vücudundan akıp giderken insanın bütün yorgunluğunu da alıp götürüyor. Yazın su kesintisi falan olursa kafayı yerim ben herhalde.

Aynada cildime bakıyorum. Ne güzel hatunmuşum ben yaaa. İnsan 40’ı devirince anlıyor sanırım bunu. Hayatımda kendimle en çok barışık olduğum, içindeki gerçek beni keşfettiğim dönem bu sanırım. Tek kusurum şu bacaklarım valla. Hallerine bak resmen portakal gibiler iğrenç gözüküyorlar. Ne yapacağım ben bu selülitlerle. Geçen yıl ne guzel masaja gidiyordum. Azalmışlardı bayağı. Sonra evin kredisi çıkınca bırakmak zorunda kaldım. Yaz da geldi ne yapacağım şimdi. Yine başladı benim kabusum. Bu arada bugün bir de ağda da yaptırsam fena olmayacak hani. Allah beni bilmiş de böyle tombul bacaklı yaratmış. Şöyle manken gibi ince uzun bacaklarım olsaydım valla çekerdim mini eteği altıma. Sonra tabi papaz olurduk herhalde Murat’la.

Telefon çalıyor.

- Alo Nadya senmisin?
- Bi dakka, bi dakka ağlama bitanem. Tane tane konuş. Sakin ol lütfen. Ne oldu sana böyle. Buluşalım istersen, bak sen iyi değilsin.
- İşim var birazdan dışarı çıkacağım sana gelebilirim. Tamam madem buluşmak istemiyorsun, o zaman sakin ol ve yavaş yavaş anlat bana ne olur.
- Neeee Haluk seni aldatıyor mu? Tatlım nereden çıkardın şimdi bunu sen? Çok fazla mesaiye mi kalıyor? Eve hep geç mi geliyor? Ne var bunda yaaa. Murat’ta bu aralar nerdeyse her akşam mesaiye kalıyor. Tatlım bak bu aralar şirkette işler yoğun sanırım. Bildiğim kadarıyla onlar 2007 ‘i büyüme yılı ilan ettiler. O aşşağılık Genel Müdürleri yüzünden yeni adamda alamıyorlar. Olan bizimkilere oldu tabi. Zavallıların işleri ikiye katlandı.
- Eve geldiğinde seninle de hiç ilgilenmiyor mu?
- Dur dur bakim sen. Hemen öyle erkek milletinin hepsinin köküne kibrit suyu dökme. Naparız sonra biz onlarsız. Önce sen beni bir dinle.
- Bak tatlım bana da Murat itiraf etmişti geçtiğimiz yıllarda. Bende sana anlatayım.

Onlar aslında birer mağara adamıymış. Sarsılmadın değilmi canım? Yani bizler birer mağara adamı ile evliyiz aslında. Şaka bir yana, onlar stresli oldukları dönemlerde ancak kafalarının içindeki mağaralarına kapandıklarında çözüm bulabiliyorlarmış. Yani bizim gibi çenelerine vurmuyormuş onların sorunları, stresleri. Bizler sorunlarımız hakkında konuşarak rahatlayabiliyorken. Onlar sorunları hakkında fikir almaları gerekmedikçe, kimseyi sorunlarıyla ilgili rahatsız etmek istemiyorlarmış. Bunun yerine susup, bu sorunu düşünmek için mağaralarına çekilirlermiş. Bir çözüm bulduğunda da kendilerini çok daha keyifli hissedip mağaralarından çıkarlarmış. Ha bu arada bizim resimlerimiz de mağarada duvarda asılıymış tabiki :) Bizler onları kendimiz gibi düşünüp bizimle konuşmaları için üstlerine yüklendiğimizde mağaradaki kaldıkları bu süreci uzatmış oluyoruz aslında.

Murat’ta bunu John Gray’in Erkekler Mars’tan Kadınlar Venüs’ten isimli kitabında okuduğunda, sadece kendisinin böyle olmadığını, dünyadaki bütün erkeklerin böyle olduğunu öğrenince accayip sevinmişti. Heyecan içinde bana da anlatmıştı o zaman.

Biliyorsun Haluk benim üniversiteden arkadaşım. Senden çok daha uzun süredir onu tanıyorum. Haluk’a güven sen. Benim tanıdığım Haluk asla seni aldatmaz. Onun o taraklarda asla bezi yoktur. Dürüst çocuktur o. Kocanın kıymetini bil onu üzme bakim sen. Hadi gül bakim benim canım arkadaşım. Biraz rahatladın galiba ağlama sesi kesildi sanırım.

Bak tatlım Robin S. Sharma’nın Ferrari’sini Satan Bilge isimli kitabını okudun mu bilmiyorum ama. Onda şöyle bir paragraf vardı; beni çok etkilemişti. Bu yüzden aklıma kazındı. Şöyle diyordu o paragrafta,

“Artık zihninin verimli bir bahçe olduğunu ve ürün vermesi için onu hergün beslemen gerektiğini biliyorsun. Saf olmayan düşünceler ve eylemler gibi zararlı otların zihin bahçeni ele geçirmesine asla izin verme. Zihninin bahçesinin bekçisi ol. Onu sağlıklı ve güçlü duruma getir; yaşamında mucizeler yaratması buna izin vermene bağlı.”

Bence aklından böyle kötü düşünceleri uzaklaştır. Dünya efendisi kocanın kıymetini de bil. Böyle gerçek olmayan zararlı düşüncelere kendini kaptırıp, onu da, kendini de üzme bakayım.

Artık rahatladın sanıyorum. Öpüyorum seni bi tanem. Yarın bana gelsene oturur laflarız biraz. Şimdi kapatmam lazım. Daha kuaföre gideceğim. Sonra eve gelip yemek hazırlayacağım işim çok kısacası. Akşama çok özel planlarım var Murat’la. Bu gece onu ağıma düşürüp, kötü emellerime alet etmek istiyorum. :) Hoşçakal canım.

Çok hızlı hazırlanıp çıkmam lazım. Çok geç kaldım. Çok geç kaldım.

Herşeyi aldım di mi? Evet çantamı aldım. Cep telefonum elimde. Arabanın anahtarı cebimde. Tamamdır kapıyı kapatabilirim. Kapıyı da kilitleyelim ne olur ne olmaz. Buralarda hırsızlık vakaları arttı bu aralar.

Allah kahretsin. Ne yapacağım ben şimdi? Acele işe şeytan karışır diye boşa dememişler.

24 Mart 2007
Haşim A.

Hiç yorum yok: