11 Mart 2007

Dünya mı çok fazla globalleşti, yoksa bizler mi yaşlandık...

Sultanahmet’teki ahşap konakta o gün bir hareketlilik göze çarpıyordu. Herkes konak içinde bir taraftan diğer tarafa koşuşturuyor sanki bir şeyleri yetiştirmeye çalışıyordu. Bütün komşular eve doluşmuş, hepsi tatlı bir keyif içinde ellerinden geldiğince çok sevdikleri Hayrunisa hanıma yardımcı oluyorlardı.
Salondaki duvarda asılı olan guguklu saatin kapağı açıldı ve artık aileden biri haline gelen, o gagası kırmızı kendisi beyaz ve mavi renkli sevimli küçük kuş, telaş içinde sanki uykusunu bölmek istemiyormuş gibi saatten dışarı hızla fırladığı gibi “guuuguk” dedikten sonra hızla tekrar yuvasına girip kapısını kapattı. Onun kapısını kapatmasıyla birlikte yanık sesli müezzinin okumaya başladığı ögle ezanı evin içini doldurdu. Ne de güzel okurdu şu ezanı müezzin Muhittin efendi, insanın içini duyduğu ezan ile birlikte büyük bir huzur kaplar asla ezan hiç bitsin istemezdi.

Üst kattaki ebeveyn odasının oymalı kapısı yavaşça açıldı ve Hayrunisa hanım üst kattaki 3 odanın da kapılarının açıldığı, tavanı kalem işi süslemeli göbekli o büyük sofaya çıktı. Cumbadaki divanın üzerinde bulunan yastıktan kaymış beyaz dantel örtüyü farkedip düzelttikten sonra, ahşap tırabzanlara yaklaşıp aşağıya doğru yavaşça seslendi.
- Dilruba kalfa hazırlıklar nasıl gidiyor? Her şey yolunda mı?
Dilruba kalfa elinde içinden dumanlar çıkan kuşgana ile mutfak kapısından kafasını uzatıp.
- Sen gönlünü ferah tut hiç bir sorunumuz yoktur. Allaha şükür her şey yolunda.
diyerek sevgiyle gülümsedi Hayrunisa hanıma. Mutfağa girdikten sonra başını göğe doğru kaldırıp Allah'a bir kez daha şükretti, ona Hayrunisa hanım’ın evinde çalışma şansını bahşettiği için. Hayrunisa hanımı iki kızından hiç ayrı tutmaz onuda kızı gibi severdi. Hayrunisa hanımda Allah için ona her zaman sevgi ve saygı ile yaklaşırdı, işine hiç bir zaman karışmaz, ona her zaman çok güvenirdi. Eğer ki yardıma ihtiyacı olduğunu farkederse de, ona destek vermek için hemen kolları sıvar onun yanında yer almaktan da asla çekinmezdi.
Hayrunisa hanım da gönül rahatlığı ile kızı Bihter’in odasına doğru yürürken Allah’a bir kez daha şükretti. Onunla Dilruba kalfanın yollarını kesiştirdiği ve ona onunla çalışma şansını bahşettiği için. Dilruba kalfa her zaman ikinci bir anne gibi manevi destek olmuştu ona. İşini hasta bile olsa hiç bir gün aksatmaz, her zaman kendi eviymişcesine mükemmel bir şekilde yapardı. Onun sayesinde hayat Hayrunisa hanım için her zaman çok keyifli olmuştu. Onun sayesinde her zaman eşi ve kızına ayıracağı çok fazla zamanı olmuş, onlarla hayatı çok daha geniş zamanlarda paylaşabilme şansı bulmuştu.
Hayrunisa hanım kızı Bihter’in odasının kapısını iki kere tıkladı. İçeriden Bihter’in heyecan dolu sesi duyuldu.
- Sen misin anneciğim? İçeri gelsene.
Hayrunisa hanım kapıyı açıp içeri girdiğinde Bihter’i aynanın karşısında heyecan içinde, elinde gümüş kabartmalı saç fırçası, saçlarına şekil vermeye çalışırken buldu.
- Anne ne olur bana yardım et. Bir türlü karar veremiyorum saçlarımı nasıl yapacağıma. Sen ne dersin topuz mu yapayım. Yoksa açık mı bırakayım?
Hayrunisa hanım sevgiyle kızının yüzüne baktı. O altın sarısı saçları, o okyanus mavisi gözleri, o saf, masum yüzü ile onun her hali ayrı bir güzeldi. “Kuzguna yavrusu anka görünür” derler diye düşündü bir an kendi kendine. Ama Bihter’in güzelliği bütün mahallelinin dilindeydi zaten. Belki de Ali Rıza bey ile yaşadıkları, yılların eskitemediği o büyük aşkın saflığı ve güzelliği yansımıştı Bihter’in yüzüne.
Kevelciler Çarşısı'nda semaverci Münir efendi mahdumlarından Ali Rıza bey.
Birlikte geçirdikleri 23 yıla rağmen hala birbirlerine doyamamışlardı. Hala onu düşündüğünde Hayrunisa hanımın içi titriyor, yüreği hızla çarpıyordu. 23 yıldır her akşam o gelmeden önce muhakkak sofrayı kurdurur, yemekleri ısıttırır, terliklerini kapı önünde hazır eder, tülün arkasından heyecan içinde onu beklerdi. Ali Rıza bey’de her zaman işten çıkar çıkmaz, hiç bir yere uğramadan soluğunu evinde ailesinin yanında alırdı. Hayrunisa hanıma karşı bir gün bile sesini yükseltmemiş, ona karşı her zaman hassas, anlayışlı ve sevecen olmuştu.
- Anneciğim ne oldu daldın yine. Yoksa sen yine babamı mı düşünüyorsun?
diyerek gülümsedi Bihter. Hayrunisa hanım açıkca cevap vermesede, yüzündeki o tatlı tebessüm onaylıyordu söylediğinin doğru olduğunu aslında kızına.
- Gel bakayım dön arkanı çök önüme. Sana bu akşama özel şöyle güzel bir topuz yapalım
diyerek aynalı dolabın üzerinden firkete kutusunu alıp camın önündeki, kündekari tarzı el oymalı sehpanın yanında duran ipek yüzlü koltuğa oturdu ...................................................
............................................................................................................................................................
........................................................................................................................................................................
Samandıra’daki Our Village’deki 248 numaralı villada o gün aşırı bir hareketlilik göze çarpıyordu. Le Chick isimli catering firması personeli beyaz eldiven ve önlükleri, ellerindeki tepsiler ile villa, bahçe arasında mekik dokuyorlar, şeflerinden fırça yeme korkusuyla, herşeyin mükemmel olması için vargüçleriyle çalışıyorlardı.
Üst kattaki ebeveyn odasının sürgülü kapısı otomatik olarak açıldı ve Melisa hanım üst kattaki 8 odanın da kapılarının açıldığı o büyük antre’ye çıktı. Bugün için özel olarak satın aldığı Versace marka yeşil şifon elbisenin üzerinde nasıl durduğunu bir kez daha görmek için banyodaki büyük boy aynaya yöneldi. Banyoya girdiğinde her zamanki gibi aralık bırakılmış olan saunanın kapısını görüp kapattı. Elbisenin üzerinde çok hoş durduğuna bir kere daha kanaat getirdikten sonra, banyodan çıkıp metal korkuluklara yöneldi ve aşağı kata doğru yavaşça Moldova’lı Gabriela’ya seslendi.
- Gabriela hazırlıklar nasıl gidiyor? Her şey yolunda mı?
Gabriela mutfaktan antre’ye çıktı.
- Catering firması bütün detaylarla ilgileniyor hanımefendi. Bir sorun çıkacağını hiç sanmıyorum.
Gabriela etrafında karınca gibi koşuşturan insanlara boş gözlerle şöyle baktıktan sonra tekrar hüzünlü iç dünyasına geri dönüş yaptı. Yurdumdan kilometrelerce uzakta olan bu ülkede ben ne arıyorum ki diye düşündü. Bugün yapılmakta olan tüm bu hazırlıklar benim canım kızım Natalie için de yapılıyor olabilirdi.
Başrolünü oynadığımız hayat denilen tek perdelik oyun, böyle sürprizlerle doluydu işte. Yarın ne olacağını hangimiz biliyorduk ki. Zamanında büyük umutlar bağladıkları Sovyet Lider Gorbaçov’un "Perestroyka” ‘sı, bugün onu, umutlarının gitgide tükenmeye başladığı bu son noktaya getirmişti. Şimdi hayatını kazanabilmek için, ülkesinden ve ailesinden kilometrelerce uzakta yanlız başına çalışmak zorundaydı.
Melisa hanım kızı Günce’nin odasına doğru yürürken keşke evde yapmasaydık bu işi diye içinden geçirdi. Evin içinde yaşanan bunca telaşa hiç gerek yoktu aslında. Bu işi gayet uygun fiyata yapan bunca mekan varken sırf annesini kıramadığı için bu işi evde yapmak zorunda kalmıştı. Halbuki Paper Moon'un Polonezköy'de yeni açılan şubesi bu iş için biçilmiş kaftandı aslında. Allah'tan catering firması konusunda zorda olsa onu ikna etmeyi başarmıştı. Gabriela yarım yamalak türkçesiyle inşaallah bu işin altından kalkar diye düşündü.
Melisa hanım kızı Günce’nin odasının kapısını iki kere tıkladı. İçeriden Günce’in sesi duyuldu.
- Sen misin anneciğim? İçeri gelsene.
Melisa hanım kapıyı açıp içeri girdiğinde Günce’yi yatakta ipod’unu dinlerken buldu.
- Kızım sen hala hazırlanmadın mı Allah aşkına?
- Hazırlanacak ne var ki anne? Sen hiç merak etme ben her şeyi organize ettim. Birazdan Loss kuaförden kırık tarak Tanju gelecek saçımı yapmak için. Kıyafetim için ise Harvey Nicols ile konuştum Palladium mağazalarından aldığım elbiseyi terziden direkt buraya gönderecekler. Yani işin kısacası hiç bir sorun bulunmuyor anneciğim.
Tam o sırada Melisa hanım’ın annesi Bihter hanım kapıda göründü. Bihter hanım başına örttüğü beyaz uzun eşarbı ile, kapıda kızı Melisa ve torunu Günce’ye sevgiyle gülümsüyordu. Günce yataktan fırlayıp gel benim canım anneanneciğim diyerek koşup onu öptükten sonra, Bihter hanımın koluna girdi ve onu cam önünde bulunan etno-modern tarzdaki beyaz kanepeye oturttu.
- Anneanneciğim hadi bize seni istemeye geldikleri günü anlat.
dedi. Muzipçe gülümseyerek.
Bihter hanım ,
- Önce sen gel bakayım otur söyle dizimin dibine
diyerek Günce’yi dizinin dibine oturttu, onun altın sarısı saçlarını sevgiyle okşayarak başladı anlatmaya.
- O zamanlar şu an yerinde o meşhur Delighted alışveriş merkezinin bulunduğu Sultanahmet’teki o eski konakta oturuyorduk. O gün Dilruba kalfa ve bütün komşular............................................
11 Aralık 2006
Haşim A.

Hiç yorum yok: