14 Aralık 2006

Şimdiki aklım olsaydı....

Kişisel gelişimle ilgili okuduğum kitaplar içinde en beğendiklerimden biri olan Ferrarisini satan bilge’nin en etkilendiğim bölümlerinden birinde aynen şunlar yazıyordu;

Kitaplar sana yeni bir şey öğretmez.Kitaplar aslında zaten senin içinde olanları görmene yardım eder.Aydınlanma budur. Tüm seyahatlerim ve keşiflerimden sonra anladım ki. Tam bir daire çizerek genç bir çocuk olarak başladığım noktaya dönmüşüm. Ancak artık kendimi tanıyorum, ne olduğumu ve ne olabileceğimi biliyorum.

Bu cümleleri okuduktan sonra bir anda ben geldim aklıma.

Gerçekten de benimde kendimi tanımam, kendime önemseyip hayatımın merkezine kendimi oturtmam, hayatımda bana ait bölgenin sınırlarını oluşturmam ve çitlerini çekmem, başkalarının canını yaksa da istemiyorsam onlara hayır demeyi öğrenebilmem, daha çok okuduğum 35 ile 40’lı yaşlarım arasında oldu.

Şimdi üniversite sınavına girecek olsam yine işletme’mi okurum? Hayır kesinlikle psikoloji olurdu seçtiğim bölüm.İnsanlarla iletişimden uzak masa başı bir iş olsun diye muhasebeci mi olurdum yine? Hayır kesinlikle insanlara interaktif bir iletişim içinde, onlarla duygusal bir alışverişimin olacağı bir iş olurdu seçtiğim meslek.

Şimdi tükettiğimiz bunca –en verimli olduğumuz- yıldan sonra, züccaciyeci dükkanına girmiş bir fil gibi, hayatımızda bugüne kadar oluşturduğumuz dengelere (aile,yaşam standartı, ekonomik durumuz) zarar vermeden, kendimizi tanıdıktan sonra farkettiğimiz, bize gerçekten keyif veren şeyleri yapmaya çalışıyoruz bir çoğumuz.

Ama bir fil züccaciyeci dükkanında etrafa zarar vermeden, ne kadar özgür hareket edebilir ki?

Biliyorum şu an bana bu senin tercihin, bindiğin otobüsten inip seni gitmek istediğin yere götürecek diğer otobüse binebilirsin diyorsunuz.
Evet haklısınız size katılıyorum.

Ben bu otobüsten emekliğimde inmek istiyorum. O zamana kadar bu züccaciye dükkanımdayım ben :)
19 Kasım 2006
Haşim A.

Hiç yorum yok: